Geri git   Van.GEN.TR Forum | Yerel Van Forumu > Serbest alan > Sağlık

Sağlık Sağlıkla ilgili sorunlarınız, sorularınız, tıptaki yenilikler bu bölümde...

Cevapla
 
Konu Araçları Stil
Alt 01/10/07, 21:25   #11
RuYa
Orgeneral
 
RuYa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 4.865
Tecrübe Puanı: 50 RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute
Standart

KIZAMIK
Kızamık, aşının keşfinden önce hemen hemen tüm çocukları etkilemiş olan ileri derecede bulaşıcı viral bir hastalıktır.
1960’dan bu yana kullanılmakta olan etkin zayıflatılmış kızamık canlı aşısı mevcuttur ve ulusal aşı programları kapsamında çocukların %70’ine uygulanmaktadır. Günümüzde kızamık iyi kontrol edilmektedir ve hatta bir çok endüstrileşmiş ülkede tamamen ortadan kaldırılmıştır. Aşı programları birçok gelişmekte olan ülkede çok etkili olmaktadır ancak yine de aşılanan kişi kapsamının düşük olduğu ülkelerde kızamık hala mevcuttur (1a). 2002’de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kızamığa bağlı ölüm sayısını 614 olarak tahmin etmektedir. WHO’nun amacı kızamıktan ölenlerin sayısını 2005 itibariyle yarıya azaltmaktır.
Hastalık
Kızamık akut seyirli, döküntülü viral bir hastalıktır. Kızamık virüsü Paramyxoviridae II ailesinden Morbillivirus genomuna aittir. Virüs antijenik olarak stabildir ve yalnızca tek bir serotipi mevcuttur (2a).
Hastalık nazofarinks yoluyla vücuda girer. Viral replikasyon hastalığın başlangıcında trakea ve bronş epitel hücrelerinde başlar ve bunu lokal lenf düğümlerine yayılım izler. Hastalık kandaki monositler aracılığı ile dalak, timüs, akciğerler, karaciğer, böbrekler, konjunktiva ve cilt gibi diğer organlara dağılır. Virüs bu dokularda replike olur (çoğalır) ve hastalığın prodromal evresinde nazal sekresyonlarda, konjunktivada, kanda ve idrarda bulunur.
Kızamık kesin bağışıklık bırakır.
Tipik olarak, kızamık ateşli ve döküntülü bir hastalıktır.
Hastalığa maruz kalma ile ateşin başlaması arasındaki kuluçka süresi, genellikle 10 gün civarıdır (7-18 gün arasında değişebilir). Hastalık prodromal ateş, konjunktivit, boğaz akıntısı, öksürük ve ağız mukozasında Koplik lekeleri ile karakterizedir. Özellikle Koplik lekeleri hastalık için patognomoniktir. Daha önce hastalığı geçirmemiş kişilere solunum yoluyla geçiş hastalığın bu döneminde en fazla gözlenir. Karakteristik döküntü (eritematöz, makülo-papüler) 3-7. günler arasında ortaya çıkar. Döküntüler önce yüzde başlar, daha sonra vücudun diğer kısımlarına yayılır ve 4-7. günler arasında devam eder.
Hastalığın yayılımı döküntüler başladıktan sonra 4-5 gün daha devam eder.
Kızamık ciddi komplikasyonlara neden olabilen bir hastalıktır.
Endüstrileşmiş ülkelerde en fazla görülen komplikasyon akut otitis media (%7-9), pnömoni (%1-6), post-enfeksiyöz ensefalit (1000-2000 vakada 1 vaka) ve subakut sklerozan panensefalittir (SSPE-100,000 vakada 1 vaka)’dir .(3a)
Virüsün santral sinir sistemi hücrelerine bozuk bir şekilde bağlı olarak kalması nedeniyle SSPE daima ölümcül olan ancak nadir görülen bir dejeneratif ensefalopatidir (3b).
Ölüm 1000 vakada 1-3 olarak tahmin edilmektedir. Ciddi komplikasyonlar ve ölüm riski özellikle 5 yaşından küçük çocuklarda ve erişkinlerde yüksektir. (3a).
1999-2000’de Hollanda’da görülen ve tek bir bölgede aşının reddedilmesiyle başlayan kızamık epidemisinde ölüm oranı aynı kalmıştır. Belirlenen 3290 kızamık vakasından 3’ü ölümle sonlanmıştır (4a).
Gelişmekte olan ülkelerde kızamığa bağlı mortalite %2-15’e ulaşabilmektedir. Pnömoni en sık görülen komplikasyondur ve kızamığa bağlı ölümlerin en başta gelen nedenidir. Diyare ve bakteriyel süperenfeksiyonlar da sık görülen komplikasyonlardır. Kızamık daha önce malnutrisyonu ve A vitamini eksikliği olan kişilerde daha ciddi seyretmektedir (3c).
Kızamığın semptomatik tedavisi yoktur. Gelişmekte olan ülkelerde, yüksek doz A vitamin kullanılması hastaneye yatan çocuklarda mortalite ve morbidite düzeyini azaltıcı etki göstermektedir (3 D).
Epidemiyoloji
Kızamık insandan insana başlıca tükürük damlacıkları yoluyla geçer. Ancak havada asılı damlacıklarla da geçiş gösterebilmektedir. Aile içinde ve okul, hastane gbi ortamlarda ikincil bulaşıcılık oranı ise, %90’lara ulaşmaktadır (3).
Aşıdan önce kızamık pratik olarak önlenemeyen bir çocukluk hastalığı olarak kabul edilmekteydi (3f).
Kızamığın epidemiyolojisi ile bilgilerin büyük kısmı, 65 yıl önce her yaştaki insanı etkilemiş olan Faro Adası epidemisi sırasında Panum’un açıklamalarından kaynaklanmaktadır. Bu bulgular kızamığın kendisinin sağladığı bağışıklığın süresini ortaya koymuştur (3g).
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kızamık aşısının her yıl yaklaşık 80 milyon kişiyi kızamıktan koruduğunu ve her yıl 4.5 milyon ölüm vakasını engellediğini tahmin etmektedir. (5a)
Bu sonuçlar aşı stratejisinin ve sonuçlarının bölgesel ve ulusal farklılıklarını ortaya koymaktan uzaktır. Amerika, Güney Afrika ve Avrupa gibi dünyanın bazı bölgelerinde bir çok ülke kızamığın yayılmasını durdurmayı başarmıştır (5b). Batı Pasifik’te kızamığa bağlı ölümler, kızamık aşısının, aşılama programı kapsamına dahil edilmesinden sonra %95 oranında azalmıştır (6a). Bununla birlikte, Afrika ve Güneydoğu Asya gibi diğer bölgelerde, kızamık hala çok yüksek sayıda ölümlerden sorumludur.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), kızamığın 2000’de 30 milyon kızamık vakasından ve 777,000 ölümden, 2002’de ise 614,000 ölümden sorumlu olduğunu ortaya koymuştur (1a,5a). Bu ölümlerin %90’ı Afrika ve Güneydoğu Asya’da meydana gelmiştir.
Sonuç olarak, kızamık, yıllık 1.7 milyon olan çocuk ölümü vakalarının yarısından sorumludur ve bu vakalar aşı ile engellenebilecek olan vakalardır (5a).
Aşının tarihçesi ve aşı stratejisi
Zayıflatılmış canlı aşının geliştirilmesi 1954’de Enders ve Peebles’in virüsü izole etmesinden hemen sonra başlamıştır. 1950’lerin sonunda, Enders ve grubunun çalışmaları ile Edmonston B viral suşunun çeşitli hücre kültürlerinde başarıyla pasajlanması sonucu zayıflatılmış canlı kızamık aşısı geliştirilmiştir.
1960’ların ortalarında yeni ileri derecede zayıflatılmış aşı suşları geliştirilmiştir. Bunlar şu anda kullanılmakta olan kızamık aşılarının öncüleridir (3h).
Günümüzde en başta gelen suşlar Schwarz, Moraten ve Edmonston Zagrep aşı suşlarıdır.
Bugün dünya üzerinde satılan tüm kızamık aşıları zayıflatılmış canlı aşılardır. Kızamık valansını içeren aşılar monovalan, bivalan (kızamıkçık ile kombine) veya trivalan (kızamıkçık ve kabakulak ile kombine) olabilmektedir (2).
Endüstrileşmiş ülkelerdeki deneyimler tek doz kızamık aşısının, aşılama kapsamının geniş olduğu popülasyonlarda bulaşmayı azalttığını, ancak tüm geçiş yollarının engellenmesi için iki dozun gerekli olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, pek çok ülke tek doz aşılama için yüksek aşılama kapsamına rağmen ortaya çıkan yeni vakalar karşısında “ikinci şans” aşıyı dahil etmeden önce aşılama programına tek doz kızamık aşısı ile başlamıştır (3i).
Gelişmekte olan ülkelerde kızamık aşısı teorik olarak 1970’lerin sonunda Genişletilmiş Aşılama Programı (GBP)’nın bir parçası olarak dahil edilmiştir. Özellikle çok küçük çocuklarda kızamıkla ilişkili mortaliteyi durdurmak için çeşitli aşı stratejileri önerilmiştir (3j).
Bunlar içinde en başarılı strateji 1987’de Küba’da öne sürülen 9 ay-14 yaş arasındaki tüm çocukların sistemli bir şekilde aşılanmasını içeren aşı kampanyası olmuştur (3k).
Kızamıkla ilişkili mortaliteyi azaltmak Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) önceliğindeki konudur. Buna göre, 2005’de mortaliteyi, 1999 verilerine kıyasla yarı yarıya düşürmek hedeflenmektedir. Kızamığa bağlı mortalitenin yüksek olduğu ülkelere, kızamığa bağlı mortalitede kalıcı azalma elde etmek için, hızlı ve eksiksiz bir strateji başlatmaları çağrısında bulunulmuştur. Bu strateji yüksek aşılama oranlarına ulaşmak (%90 ve üzerinde) ve tüm çocukların “ikinci şans” olarak kızamık aşısı ile aşılandıklarımdan emin olmayı içermektedir. (1b)
Sonuç
Kızamık pek çok ülkede yüksek endemik düzeylerde gözükmeye ve aşı ile engellenebilen hastalıklara bağlı ölümlerin ana nedeni olmaya devam etmektedir.
Kızamığa bağlı morbidite ve mortaliteyi azaltmak için, her ülkenin kendi epidemiyolojik özelliklerine göre uyarlanmış aşı stratejileri uygulamaları gerekmektedir. Kızamık virüsünün tek rezervuarı insanlar olduğu için, kızamığın eradikasyonu teorik olarak mümkündür

Kızamıkcık
Gebelikte annenin geçirdiği kızamıkçığın bebekte çeşitli anomalilere neden olabileceğinin anlaşılmasıyla önem kazanmıştır. Kulak arkasındaki lenf iltihaplarıyla karakterize döküntülü bir hastalıktır.
Klinik: 16-18 gün süren kuluçka döneminden sonra döküntüler oluşur. Hafif nezle hali, ateş görülebilir. Döküntü yüzden başlar, vücuda yayılır. İkinci günde döküntü yüzden başlayarak solmaya başlar.
Tedavi ve korunma: Semptomlara yönelik tedavi yapılır. Kızamıkçığın asıl önemi, annenin gebeliğin ilk üç ayında geçirdiği kızamıkçıktan sonra anne karnındaki bebeğin etkilenmesi, çeşitli anomalilerle doğmasıdır.
Bu nedenle 1-12 yaşındaki tüm sağlıklı çocuklara ve özellikle kız çocuklarına kızamıkçık aşısı uygulanan en ideal korunma yöntemidir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında kızamıkçıklı çocuklarla temas önlenmelidir. Eğer anne kızamıkçık çıkarırsa tıbbi düşük yapılmalıdır

__________________


Gitti..

RuYa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 733
Alt 01/10/07, 21:26   #12
RuYa
Orgeneral
 
RuYa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 4.865
Tecrübe Puanı: 50 RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute
Standart

Menenjit Nedir?

Menenjit beyni saran zarların iltihabıdır. Bu iltihaba mikroplar neden olur. (virüsler veya bakteriler). Menenjit geçiren çoğu kişi bu hastalıktan tamamıyla kurtulurken, bazen ölümle de sonuçlanabilir. Ya da hastalık sonrası sakatlıklar kalabilir.

Kan zehirlenmesi nedir?

mikropların kan dolaşımında üremeye başlamaları ile oluşur. Yalnız başına ya da menenjit ile birlikte görülebilir. Menenjite neden olan mikrop (meningokok) aynı zamanda kan zehirlenmesine de neden olur. Kan zehirlenmesini oluşturan başka mikroplar da vardır. Mesela; pnomokok

Menenjitin belirtileri

Çocuklar ve erişkinler

Menenjitin en çok görülen belirtileri aşağıda sıralanmıştır. Bunlar birlikte görülebildiği gibi tek tek de oluşabilirler.

· yüksek ateş

· baş ağrısı

· kusma

· uyuşukluk

· ışık veya sese karşı hassasiyet

· kas ağrısı

· çocuğun altının bezi değiştirilirken bacakları yukarı kaldırıldığında ağrı oluşması ve bunun sonucunda ağlaması,

· ense sertliği (çene göğse değdirilmeye çalışıldığında)

Aynı zamanda ‘ense krampı’ olarak da adlandırılan ense sertliği, menenjitin diğer bir adı değil, sadece belirtilerinden biridir.

Hastalık genellikle birkaç gün içinde ilerler.

Bebekler

Bebeklerde görülen belirtiler normalden farklı olabilir:

Ense sertliği görülmeyebilir, vücut ısısının normalin altına düşmesi, bıngıldağın şişmesi, donuk bakışlar, uyku hali, ağır hasta ve soluk görünüm, duyarlılık, iştahsızlık, dokunulduğunda veya altı temizlenmeye çalışıldığında çocuğun huzursuz olması, ağlama, sızlanma.

Kan zehirlenmesinin belirtileri

Menenjitin belirtileri aynı zamanda kan zehirlenmesinde de görülebilir. Bunun yanısıra kasların kuvvetsizliği (yığılıp kalma) ve sıklıkla vücutta (mor) lekeler görülür;

Bu lekeler önce toplu iğne başı büyüklüğünde olup, üzerine basıldığında (mesela bir cam bardakla), kaybolmazlar. Kısa zamanda büyüyerek deri altı kanamalarını oluştururlar.

Kan zehirlenmesinin en çok göze çarpan özelliği, çok hızlı ilerlemesidir: 4 –24 saat arası. Mesela çocuk öğleyin dışarıda koşup oynarken, akşama çok hasta olabilir.

Dikkat: Kan zehirlenmesinde genellikle ense sertliği GÖRÜLMEZ.

Menenjit ve kan zehirlenmesi
Menenjit (beyin zarlarının iltihabı) başlangıçta ağır bir grip gibi kendini gösterir. Ense sertliği genellikle bu görüntüye eşlik eder, fakat bulunmadığı durumlarda olabilir. Hastanın durumu bir iki gün içerisinde gittikçe ağırlaşır. Ölümle sonuçlanan vakalar azdır.

Kan zehirlenmesi de ilk başta ağır bir grip gibi başlar. Bu yüzden ev doktorları tarafından da zorlukla tanınır. Ne zaman ki vücutta döküntüler oluşur, o anda hangi hastalıkla karşı karşıya bulunulduğu anlaşılır. Bu döküntüler hastaların % 80’ninde görülür.

Kan zehirlenmesinin en önemli özelliği çok hızlı ilerlemesidir. Sağlıklı bir durumdan ağır hasta duruma geçilmesi an meselesidir. Çocuk öğlen 2’de dışarıda koştururken, akşam saat 6’da ağır hasta durumda olabilir. Bu nedenle tıbbi tedaviye hızlı başlanması çok önem taşımaktadır. Ama ne yazık ki hızlı tedaviye rağmen ölümle sonuçlanan vakalar görülmektedir.

Menenjitin çeşitleri

Bakteriyel menenjit
bakteriyel menenjitin en önemli nedeni Hib bakterisidir.1993 yılından itibaren uygulanan aşı programı sayesinde Hollanda’da bu hastalık hemen hemen hiç görülmemektedir.

Hollanda’da menenjite neden olan diğer mikroplar: meningokok ve pnömokok’tur. Bebeklerde görülen menenjite neonatal menenjit denir ve etkenleri grup B streptokoklar, E. koli ve nadiren listerya’dır.

Bu mikroplara karşı henüz etkili bir aşı geliştirilememiştir.

Viral menenjit
Çok çeşitli virüslerin neden olduğu viral menenjit nadiren ölümle sonuçlanır. Hastalık genellikle bakteriyel menenjitten daha hafif geçmesine karşın, hastaların bitkin düşmesine, baş ağrısı , yorgunluk ve konsantrasyon bozukluğu gibi uzun süren şikayetlere neden olabilir.

Viral menenjit bakteriyelden daha sık oluşur. Bu tip menenjite karşı antibiyotik kullanımının herhangi bir yararı olmayıp, tek tedavi şekli istirahattir.

Nadiren bazı mantar çeşitleri de menenjite neden olabilirler. Bu tip menenjit genellikle kanser ya da benzeri bir hastalık nedeniyle bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda görülür.

Kimler menenjit ve/veya kan zehirlenmesine yakalanır?

Menenjit ya da kan zehirlenmesine neden olan mikroplar normalde insanların boğazında yaşarlar. Birçok insan hastalığa yakalanmadan bu mikropların taşıyıcısı olarak yaşamaktadırlar. Bu mikroplar insanlar arasında öksürme, hapşırma, öpme ve bağırma (örneğin; diskotekte) yoluyla yayılırlar.

0 ve 5 yaş arası çocuklar, 15 ve 20 yaş arası gençler ve yaşlılar ( 55 yaş üzeri) risk gruplarını oluştururlar.

Niçin bazı kişilerin hasta olup da diğerlerinin hastalığa yakalanmadıkları henüz bilinmemektedir. Hastalığı kolaylaştırıcı etkenler hava sıcaklığında ani oluşan değişiklikler, bağışıklık sisteminin zayıflaması, çocukların bulundukları ortamda sigara içilmesi olarak sıralanabilir. Bazı durumlarda ise irsi olarak bu hastalığa karşı bir yatkınlık söz konusudur.

Hastalığın bırakabileceği sakatlıklar
Çoğu kişi bu hastalığı tamamen atlatarak birkaç ay içinde günlük yaşamlarına devam edebilecek duruma gelirler. Fakat bazı kişilerde uzun süreli sakatlıklar kalabilir. Menenjitin neden olduğu sakatlıklar: sağırlık, davranış bozukluğu, konsantrasyon bozukluğu, koordinasyon bozukluğu, yorgunluk, hareket kısıtlılığı.

Bazı şikayetler zamanla düzelse de, bazıları kalıcıdır. Sağırlık ömür boyu sürebilir.

Menenjit kişinin yaşamını tamamıyla değiştirebilir.

Mesela çocuklarda menenjitten sonra aşırı hareketlilik, öğrenme problemleri görülebilir. Erişkinler sosyal yaşamlarını ve iş yaşantılarını etkileyen problemlerle karşılaşabilirler. Bazı kişiler ise hastalıktan önceki işlerini eski düzeylerinde yürütemezler. Kalıcı şikayetler oluşması halinde uzmanların yardımına mümkün olduğu kadar çabuk başvurmanın önemi büyüktür.

Kan zehirlenmesi % 20 oranında ölümle sonuçlanabilir. % 20 kadar hastada ise kalıcı sakatlıklara neden olur. En çok görülen sakatlıklar: uzuvların kısmen veya tamamen kesilmek zorunda kalınması, vücutta kalıcı yara izleri, damar duvarlarında oluşan iltihaplanmalar, çocuklarda görülen büyüme bozuklukları. Kan zehirlenmesi hastanın yaşantısını tamamıyla değiştirebilir. Bir kısım hastada ard arda ameliyatlar yapılması gerekir. Bazı hastalar ise vücutlarında oluşan büyük sakatlıklar nedeni ile psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalabilirler.

Hastanın ölmesi durumunda ise geride kalanları zor günler beklemektedir. Yaşama yeniden, kaybedilen kişi olmadan devam etmenin yollarını aramak gerekmektedir. Herkesin bu kayba bakış açısı, bulduğu çözüm farklıdır.

Akrabalarla ya da arkadaşlarla bu konu hakkında konuşmak insanı rahatlatsa da her zaman bir çözüm değildir. Çünkü hastanın zihinlerde kalan son görüntüsü bu olayı yaşamamışlar için anlaması çok güç olan birşeydir. Bu yüzden başlarından böyle bir olay geçmiş insanlarla konuşmak daha rahatlatıcı olabilir. Bu ortamda herkesin birbirini anlaması daha kolay olup, çoğu şeyleri anlatmak için birkaç kelime dahi yeterli olmaktadır.
Kaynak : Genetik Bilimi
RuYa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 733
Alt 01/10/07, 21:26   #13
RuYa
Orgeneral
 
RuYa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 4.865
Tecrübe Puanı: 50 RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute
Standart

Orta Kulak Iltihabi



En çok Ekim ve Nisan aylarında görülür. bu aylar viral (virüslere bağlı) üst solunum yolları enfeksiyonlarının sık görüldüğü aylardır. Viral (virüslere bağlı) hastalık sırasında orta kulakta gelişen iltihap, sıvı birikmesine ve mukozada ödeme neden olur. Östaki borusu denilen, genizden orta kulağa giden borunun ödem nedeniyle tıkanması da orta kulak iltihabına zemin hazırlar.
Bebeklerde iltihabı kolaylaştıran geniz eti, östaki borusu, östaki borusunun yatay seyretmesi ve bebeklerin sırtüstü biberonla beslenmesi gibi olumsuz başka faktörler de vardır.

Orta kulak iltihabına daha çok, hemcıfilus inflııenzeı ve Streptecoccus pnomaniae adlı mikroplar neden olur.

Orta kulak iltihabında ağrı şiddetli ve zonklayıcı tarzdadır ve çocuk konuşmaları hasta olan kulak tarafından duymakta zorluk çeker. Ateş 38-38.5 civarındadır. Kulak zarının kızarık olması veya bombe olması tanı koymada kesinlik sağlar. Ancak unutulmaması gereken bir nokta, her kulak ağrısının kulak iltihabından kaynaklanmadığıdır. Bazen dış kulak yolundaki bir sivilce, sıkışmış kulak kiri, çürük bir diş veya bademcik iltihabının yansıyan ağrısı da orta kulak iltihabını taklit edebilir.
Tedavisinde çeşitli yaklaşımlar vardır. Bazı tedavilerde parasentez adı verilen kulak zarı çizme tercih edilirken, bazı durumlarda önce antibiyotik verilerek ileri derecede orta kulak iltihabında kulak zarı çizilmektedir. Gelişmiş ülkelerde °/ıı80. hastanın kendiliğinden hiçbir komplikasyon olmaksızın düzeldiği öne sürülerek, antibiyotik verilmediği durumlar da söz konusudur.

Ortakulak iltihabı iyi tedavi edilmezse kronikleşebilir ve işitme kaybı gibi kalıcı izler bırakabilir. Bazen de iltihap komşu dokulara yayılarak iç kulak iltihabı, yüz felci ve beyin zarı iltihapları gibi çok daha ciddi hastalıklara yol açabilir. Orta kulak iltihabından sonra, mikroplar ortadan kalksa bile orta kulak boşluğunda sıvı birikintisi kalacaktır ve bazen bu sıvı hiçbir tedaviye cevap vermeyecektir. Seröz otit, enfüzyonlu otit veya zamk kulak gibi çeşitli adlarla anılan bu hastalıkta başlıca belirti, sini gelişen işitme kaybıdır. Bazen de çok kısa, bir veya iki saniye süren ağrılar olabilir. Kulak zarına bakıldığında, zar çökmüş ve amber rengini almıştır. Bazen hava sıvı seviyesi de görülebilir. Bu hastalığın tedavisi başlangıçta beklemektir. Çoğu kendiliğinden iyileşir. İyileşmeyenlerde uzun süre antibiyotik tedavisi uygulanabilir. Antibiyotiğe rağmen düzelme olmazsa, östaki borusunun görevini yapacak olan kulak tüpü zara yerleştirilerek, orta kulağın havalanması sağlanır. Böylece orta kulaktaki sıvı dağılır, zar çökmesi ortadan kalkar. Bu tüp 3-8 aylık bir sürede kendi kendine kulak tarafından atılıp çıkar ve her şey normale döner. Bu durum çoğu kez kalıcı olur ve hastalık tekrar etmez.

Ama bazen hastalık tekrar eder ve yeniden tüp takmak gerekebilir. Defalarca tüp takılıp düzelmeyen ve kulak zarı orta kulaktaki kemikçiklere yapışan hastalar az da olsa vardır. Bu durumda işitme kaybı kalıcı olur

Hazırlayan: Prof. Dr. Mehmet Ömür
__________________


Gitti..

RuYa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 733
Alt 01/10/07, 21:27   #14
RuYa
Orgeneral
 
RuYa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 4.865
Tecrübe Puanı: 50 RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute
Standart

Pamukçuk


Belirtiler :

Bebeğin ağzında , ağzının içinde ve çevresinde süte benzer ince bir tabakadır. Yanak iç tarafları bazen dilde , damakta ve dişetlerinde peynire benzeyen çıkıntılı beyaz lekeler şeklinde görülür.

En çok yenidoğanda görülür fakat bazen daha büyük bebeklerde görülebilir. Özellikle antibiyotik verilen bebeklerde bu enfeksiyon oluşur.
Etken ve bulaşma :

Pamukçuk olarak bilinen mantar enfeksiyonu bebeğinizin ağzında sorun oluştursa da , aktivitesine daha önceden doğum kanalında monila sınıfı mantar enfeksiyonu olarak başlamıştır ve bebeğinizin bu enfeksiyonu aldığı yer de orasıdır.

Enfeksiyonun etkeni Kandida albicans’tır ve bu organizma normalde ağız ve vajinada yaşar. Diğer mikroorganizmalarla aynı anda kontrol edilir ve genelde problem çıkarmaz. Fakat bu denge bozulduğu zaman -hastalık , antibiyotik kullanımı ve hormonsal değişiklikler(gebelik gibi)- mantar için uygun olan koşullar oluşur.

Teşhis :

Pamukçuk ağızda meydana gelen hafif bir mantar enfeksiyonudur.Yanakların iç tarafına , dilin üzerine ve ağzın tavanına sürülmüş beyazımsı lekelere benzer. Eğer beyaz leke kazınılırsa , altında deri yanmış gibi görünür ve kanayabilir. Pamukçuk sağlıklı yeni doğmuş bebeklerde meydana gelir.

Pamukçuk olan bebeğin ağzı yaradır. Bebek emzirilirken rahatsızdır ve hatta emzirilmeyi reddedebilir. Eğer bebeğinizde pamukçuk olduğundan kuşkulanıyorsanız doktora başvurun . Teşhis koymak için çoğunlukla parmak suretiyle bile muayene yeterli olmaktadır.

Tedavi :

Sağlıklı bir yeni doğmuş bebek genellikle hastalığı kendi başına yenebilmektedir. Fakat özellikle pamukçuk geniş bir alana yayılmışsa bazı antimantar ilaçlar iyileşme sürecini hızlandırabilir.

Maya enfeksiyonun kendisi tehlikeli değildir ancak ağrı yapar. Enden olarak antimantar ilaçlarla tedavi edilmezse komplikasyon görülür.
_________________
RuYa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 733
Alt 01/10/07, 21:27   #15
RuYa
Orgeneral
 
RuYa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 4.865
Tecrübe Puanı: 50 RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute
Standart

SARILIK
Yeni doğanda cilt ve gözaklarının (sklera) sarı bir renk almasıdır. Kan bilirubin düzeylerinin yükselmesi ile oluşur. Yaşlanmış ve bozulmuş kırmızı kan hücreleri tarafından üretilen sarı pigmente bilirubin denir. Biluribin normalde karaciğer tarafından barsak sistemine verilerek atılır. Ancak karaciğer bilirubini yeterli oranda barsağa veremezse kanda birikir ve sarılık oluşur.
YENİ DOĞAN SARILIĞININ SEBEPLERİ

1. Fizyolojik (normal) sarılık:

Fizyolojik sarılık vaktinde doğan bebeklerin yaklaşık % 50 sinde, erken doğan bebeklerde ise daha yüksek oranlarda görülür. İlk 24 saatten sonra, genellikle doğumdan sonraki 2.veya 3. günde ortaya çıkar. Karaciğerin henüz olgunlaşmaması ve yeterince bilirubin atamamasına bağlı olarak sarılık oluşur. Genellikle ilk bir-iki hafta içinde kendiliğinden kaybolur ve bilirubin düzeyleri zararsızdır.

2.Yetersiz anne sütü alımına bağlı sarılık:

Yetersiz anne sütü alımına bağlı olarak yenidoğanların yaklaşık % 5-10 unda gelişir. Belirtileri fizyolojik sarılığınkine benzer ancak biraz daha şiddetlidir.

3.Anne sütüne bağlı sarılık:

Anne sütü alan bebeklerin yaklaşık % 1-2 sinde görülür. Bazı annelerin sütlerinde ürettikleri özel bir inhibitör madde sebep olmaktadır. Bu madde ( enzim ) bebeğin barsaklarından normalden çok daha fazla bilirubini geri emmesine sebep olur. Bu tip sarılık doğumdan sonraki 4-7. günde başlar ; 3.-10.haftaya kadar sürebilir. Genellikle zararsızdır.

4.Kan grubu uyuşmazlığı: ( Rh veya ABO uyuşmazlığı)

Rh negatif (-) bir kadının bebeği Rh pozitifse (+) gebelik esnasında bebeğe ait eritrositlerin plasentayı aşarak anne kanında bağışıklık cevabına yol açması ile oluşur. Bu bağışıklık cevabı ancak Rh pozitif bir bebeğin doğumundan veya yapılan düşükten sonra ortaya çıkar. Bağışıklık cevabının şiddeti bundan sonra yapılacak her doğumla birlikte giderek artar.

ABO uyuşmazlığında ise hemen her zaman anenin kan grubu O, bebeğin kan grubu ise A veya B dir. ( Anti A duyarlılığı daha sık, Anti B duyarlılığı daha ağır seyirlidir.)

Kan grubu uyuşmazlığında annenin kanında oluşan antikorlar bebeğin kanını yabancı madde olarak algılar ve eritrositlerini parçalar. Eritrositlerin parçalanması ile bol miktarda bilirubin oluşur ve bu da sarılığa sebep olur. Sarılık fizyolojik sarılıktan farklı olarak ilk 24 saatte başlar. Çok ağır tablolara sebep olabilir. Ancak ilk yapılan doğum veya düşükten sonraki 72 saat içinde RhoGam enjeksiyonunun yapılması daha sonra doğurulacak bebeklerin yaşamını tehlikeye atacak antikorların oluşmasını engelleyebilmektedir.

TEDAVİ

1.Fizyolojik sarılıkta tedavi:

Eğer bebeğinizi biberonla besliyorsanız her 2-3 saatte bir beslemeyi deneyin.

2.Yetersiz anne sütüne bağlı sarılıkta tedavi:

Asıl tedavi anne sütü miktarını arttırmak olmalıdır. Bebek daha sık emzirilmelidir.( Her saat gibi ) Bebeği 4 saatten fazla uyutmamalı, 4 saatlik aralarla uyandırılıp beslenmesi faydalı olacaktır. Böylece mide barsak sisteminin hareketliliği arttırılır ve bilirubinin gaita yolu ile vücuttan daha çabuk atılması sağlanır. Sık sık kilo alımı kontrol edilmelidir. Anne sütünün yetmediği durumlarda doktorun uygun gördüğü bir mama verilmelidir, ancak şekerli suyun faydası yoktur.

3.Anne sütüne bağlı sarılıkta tedavi:

2-3 gün için anne sütünü keserek formül mama ile beslemek yararlı olabilir. Ancak bu süre içerisinde anne sütünün azalmasını engellemek için annenin göğsü sağılmalıdır. Hiçbirzaman için sarılığı engellemek için anne sütü tam olarak kesilmez. 2-3 gün sonra tekrar anne sütüne başlanır. Şekerli suyun formül mamadan daha fazla bilirubin uzaklaştırıcı etkisi olduğu kanıtlanmamıştır.

4.Ağır sarılıklarda tedavi: ( Kan uyuşmazlıklarında tedavi)

Kandaki bilirubin seviyesinin 20 mg/dl nin üzerine çıkması sağırlık beyin felci ( cerebral palsy) veya beyin harabiyetine neden olabilir. Bu kadar yüksek seviyeler genellikle kan grubu uyuşmazlıklarında görülür.

Bu komplikasyonlar fototerapi uygulanarak önlenebilir. Mavi ışık deride biriken bilirubini parçalar ve bilirubin düzeylerini düşürür.

Bazı nadir durumlarda ise kan değişimine gitmek gerekebilir. Bebeğin kanı taze kan ile değiştirilir. Ancak fizyolojik sarılıklar bu kadar ağır duruma dönüşmezler.
RuYa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 733
Alt 01/10/07, 21:28   #16
RuYa
Orgeneral
 
RuYa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 4.865
Tecrübe Puanı: 50 RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute
Standart

SU ÇİÇEĞİ
Belirtiler

Virüs çocuğun bedenine girince, yayılma aşamasında bulunduğu on dört günlük kuluçka döneminin ardından, çocukta hastalığın belirtileri ortaya çıkar: 2-4 saat süren belli belirsiz bir baş ağrısı; kendini kötü hissetme; bazı çocuklarda hafif ateş yükselmesi; bazı çocuklarda da kısa sürede kaybolan lekeler halinde kırmızı bir döküntü. İlk döküntü 24 saat içinde ortaya çıkar.

Lekeler, pembe birer kabarcık olarak başlar, beş-altı saat içinde içi virüs dolu minik bir sulu kabarcık oluşturacak biçimde kabarır ve daha sonra kabuklanır.

Bu dönemde çocuk sinirli olabilir; ateşi 38 derece dolaylarına çıkabilir. Kabuklar oluşur oluşmaz, lekeler kaşınmaya başlar, kabuklar düşünceye kadar sürer. Bir – iki hafta içinde kabukların tümü düşer ve çocuğun derisi yeniden normal görünüşünü alır.

Tedavi

Kendini iyi hissetmeyen, ateşi yüksek çocuklar sürekli yatmak isteyebilir. Boğaz ağrısı ya da baş ağrısının vereceği sıkıntılar, parasetamolla giderilebilir. Şiddetli kaşıntı durumunda, kalaminli bir losyon ya da antihistaminli bir ilaç iyi gelebilir. Kaşıma sonucunda iltihaplanma oluşabilir, bunun sonucunda mikrop kapabilir. Yanı sıra iz bırakabileceğinden çocuğun kabukları kaşımasını önlemek gerekir.

Prognoz/Hastalığın gidişi

Suçiçeği kabarcıkları birbiri ardına çıkar ve batarlar; her gün ya da her üç – dört günde bir yerlerine yenileri çıkar.

Bulaşma yolu

Suçiçeği virüsü, hastalığı geçirmekte olan çocukların döküntülerinde bulunmakla birlikte, temelde damlacık enfeksiyonuyla bulaşır: Suçiçeği geçirmekte olan çocuk, her soluk verişte saldığı küçük su damlacıkları içinde, çok sayıda virüsü dışarı yayar. Bu virüsler, damlacığı başka bir çocuk soluyunca, ona geçer ve hızla çoğalarak onu da hastalandırır.

Bağışıklık

Suçiçeği, bebeklerde görülmeyen bir çocukluk hastalığıdır; çünkü bebeklerde, bu hastalığa karşı annelerden onlara geçen doğal bağışıklıkla doğarlar ve bu bağışıklığı ancak, 1-2 yaşına geldiklerinde yitirirler.

Sona eriş

Yaklaşık onuncu gün dolaylarında kabuklar düşmeye başlar ve iki hafta içinde bütün lekeler kaybolur.

Suçiçeği geçirmek, çocuğa ömür boyu bağışıklık sağlar; iler ki yaşlarda aynı virüsten kaynaklanabilecek zonaya karşı bağışıklık sağlamaz.

Korunma

Ender durumlarda, döküntülerin içine kanama olabilir ve bu kan birikimi yüzünden, çocuğun durumu kötüleşir. Bazı çocuklarda, özellikle aspirin verilmişse beyin iltihabı ortaya çıkabilir: 12 yaşından küçük çocuklara, özellikle de suçiçeği geçirmekte olan çocuklara asla aspirin verilmemelidir. Çocuklar yaşlı kişilerle temas ettirilmemelidir.


Kaynak : Medicare
__________________


Gitti..

RuYa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 733
Alt 01/10/07, 21:28   #17
RuYa
Orgeneral
 
RuYa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 4.865
Tecrübe Puanı: 50 RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute
Standart

TETANOZ
Risk doğumla başlar yaşam boyu devam eder…


Tetanoz Nedir?
Doğumdan başlayarak her yaştaki insanı tehdit eden, ve hemen her toplumda görülebilen son derece tehlikeli bir hastalık olan Tetanoz, gelişmiş ülkelerde yüksek aşılama oranları nedeniyle giderek azalmakla birlikte, özellikle gelişmekte olan ülkelerde halen önemli bir ölüm nedenidir. Tüm dünyada heryıl yaklaşık bir milyon kişi tetanozdan ölmektedir. Bunların yarısından fazlasını maalesef “Yenidoğan Tetanozu” olguları oluşturmaktadır. Tetanoz mikrobu, genellikle toprakta, nemli ortamda, ev-ameliyathane tozlarında, tuzlu suda, özellikle gübre içerisinde ve oksijensiz ortamda yaşayabilen, ısıya dayanıklı bir mikroptur. Vücuda çok küçük yara ve kesiklerden dahi girebilen Tetanoz mikrobu, salgıladığı Tetanospazmin adlı “Tetanoz zehiri” ile omuriliğe ve sinir sistemine zarar vermekte ve gelişmiş tüm tedavi olanaklarına rağmen hala 10 hastadan 6’sının ölümüne yol açmaktadır.
Yenidoğan dönemi dışında hastalığın görülme oranı kadın ve erkeklerde eşittir. İleri yaşlarda kadınlarda risk oranı artar. Bunun nedeninin askerlik döneminde erkeklere yapılan Tetanoz aşılaması olduğu düşünülmektedir.

Yenidoğan tetanozu, aşılanmamış annelerden ve uygun olmayan şartlarda doğan bebeklerin göbek kordonunun steril olmayan jilet, bistüri vb. kesilmesinden kaynaklanan bir enfeksiyondur. Doğumdan sonraki 3-10 gün içerisinde görülür ve ölüm oranı % 60-80 arasındadır. Tedavi sonucu yaşayanlar arasında ise gelişme geriliği yaygındır.
Yenidoğan döneminde Tetanozun ilk belirtisi annenin de dikkatini çeken bebeğin emmemesi, huzursuzluk, ateş, ağızda büzülme, çenede, ense ve sırt kaslarında, karında sertlik ve kasılmadır. Bebek kasılma nöbetlerinde morarır, tahta gibi sertleşir. Bacaklar dümdüz eller yumruk halinde sıkılıdır. Adale kasılması hastalığın şiddetine göre belirli aralıklarda gelir. Yenidoğan Tetanozu günümüzde tüm çabalara ve geliştirilmiş yöntemlere rağmen, tedavisi son derece pahalı, zahmetli, özel yoğun bakım üniteleri gerektiren, yetişmiş eleman gerektiren bir hastalıktır.
Yetişkinlerde de Tetanozlu hastanın yüzünde kasılmalar sonucunda özel bir görüntü (alaycı bir gülüş gibi) belirir. Yüz kaslarının spazmı sonucu alın kırışır, dudaklar hafif aralanır, ağzın iki uçları kenarlara çekilir, gözler daralır, burun kenarındaki çizgiler daha belirgin hale gelir. Refleks halinde gelen spazmlar hastalığın yaygın özelliği olup gürültü, ışık, dokunma, koku ile uyarılabilir. Sinir sisteminin uyarılması sonucu kalp atışında düzensizlikler, kan basıncında değişiklikler, terleme, yutak spazmı, idrar tutamama görülebilir.
Komplikasyon olarak kasılmalar sonucu kırıklar oluşabilir. Konvülziyon, aspirasyon, akciğer embolisi, bakteriyel üstenfeksiyon, dehidratasyon, solunum yetmezliği ve kardiak arrest görülebilir. En sık ölüm sebebi sekonder zatürredir. Gebelerde kasılmalar sonucu düşük oluşabilir. Ani ölümlerde solunum kaslarının tutulması ve pulmoner emboli akla gelir.
Tetanoz aşılanma ile önlenebilen bir hastalıktır
Aşı ile korunma hem ucuz hem etkilidir. Bireyi tetanoza karşı bağışık hale getirmek için aşağıda belirtilen aşı programları uygulanır.
Birincil Bağışıklama:
Tetanoza karşı rutin aşılama, bebek iki aylık olduktan itibaren birer ay arayla 3 doz şeklinde uygulanan aşılama şeklindedir. Bebeklik döneminde tetanoz aşısı üçlü Karma aşı (Difteri Tetanoz Boğmaca) yada Kombine aşılar adı verilen Difteri-Tetanoz-Boğmaca, İnaktive Çocuk Felci ve Hib menenjit aşılarınıda içeren beşli karma şeklinde yapılır. İlk aşıdan 15 veya 18 ay sonra bir hatırlatma dozu yapılır.

Daha sonraki hatırlatma dozları çocukluk döneminde ilkokul 1.sınıfta Difteri-Tetanoz, ilkokul 5.sınıf ve lise 1. sınıfta ise sadece Tetanoz aşısı şeklinde uygulanır. Oluşan koruyucu antitoksin düzeylerinin devamlılığı her 10 yılda bir yapılan Tetanoz hatırlatma dozları ile yaşam boyu sürdürülür .
Yedi yaşından büyük ve aşısız bir kimseye ilk kez Tetanoz aşısı uygulanacaksa, ilk iki doz birer ay arayla, 3.doz ise ikinci aşıdan 6 ay sonra uygulanır. Yine oluşan koruyucu antitoksin düzeyi 10 yıl arayla uygulanan hatırlatma dozları ile sağlanır.
Yenidoğan tetanozundan korunma amacıyla, tüm gebelerin tetanoz aşıları kontrol edilmeli ve aşısı eksik olanlar ve özellikle son beş yılda hiç tetanoz aşısı olmayanlar mutlaka aşılanmalı ve bu durum şartlar ne olursa olsun ihmal edilmemelidir. Tetanoz aşısının son derece saf ve etkin bir aşı olmasının yanısıra, sanıldığının aksine, gebelikte tetanoz aşılamasının yapılması hem anneye hem bebeğe yaşamsal faydalar sağlamaktadır.
Yaralanma sonrası bağışıklama :
Unutulmamalıdır ki; ele iğne yada gül dikeni batmasından, yanıklara ; küçük bir çizikten, geniş sıyrık ve yanıklara kadar her türlü cilt lezyonu tetanoz hastalığı için potansiyel bir neden oluşturabilir.
Tetanozu önlemede uygulanacak aşılamanın yanında yara bölgesinin bakımı da önemlidir .
Yara bakım kuralları kısaca şu şekilde özetlenebilir:
- Yara temizliği ilk fırsatta ve hijyenik koşullarda tercihan oksijenli su ile yapılmalıdır.
- Yara içindeki tüm yabancı cisimler çıkarılmalıdır.
- Vakit geçirmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
Yaralanma sonrası, yaranın yeri ve şekli ile hastanın aşılı olup olmaması dikkate alınarak aşı ile birlikte Tetanoz serumu uygulanması önerilebilir. Aşı, serumla birlikte aynı gün, fakat vücudun farklı bir bölgesine enjekte edilmelidir.
RuYa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 733
Alt 01/10/07, 21:29   #18
RuYa
Orgeneral
 
RuYa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 4.865
Tecrübe Puanı: 50 RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute RuYa has a reputation beyond repute
Standart

Bebeklerde Görülen cilt Rahatsızlıkları

Bebeklerde görülen cilt rahatsızlıklarının tedavi gerektirip gerektirmediğini anlamak, erken müdahale açısından son derece önem taşıyor. Uzmanların verdiği bilgilere göre, yeni doğan bir bebeğin cildi normalde losyon ve krem kullanımını gerektirmiyor. Gereksiz yere ve bilinçsizce kullanılan yağlı kremler, sivilce oluşumuna ve cildin pürüzsüzlüğünü kaybetmesine neden oluyor. Bebeğin cildi kuru ise günde 2 kez bebek losyonu sürmek yeterli oluyor.

Yeni doğan bebeklerde sık rastlanan; ancak bir süre sonra kendiliğinden yok olan döküntülerle tedavi gerektiren cilt hastalıkları hakkında bilgi sahibi olmak, bunları birbirlerinden ayırmak, erken müdahale açısından son derece önem taşıyor. Yeni doğan bebeklerde görünüşleri birbirinden farklı, değişik tipte döküntüler olabiliyor. Bebeklerde sık rastlanabilen döküntüler şunlar:

"Süt Döküntüsü (Milia): Yeni doğan bebeğin burnunda ya da alnında görülebilen, beyaz veya sarımtırak noktacıklardır, bazen çenede de görülebilirler. Aslında sütle hiçbir ilgisi olmayan bu minik sivilcemsi noktacıklar, cilt gözeneklerinin, ciltte bulunan ve keratin adı verilen bir maddeyle tıkanması sonucu ortaya çıkar. Bebeğin cildi dış ortama alışınca, bu noktacıklar da kendiliğinden birkaç hafta içinde kaybolur. Dolayısıyla herhangi bir tedaviye gerek yoktur. Gözenekleri açmaya sakın çalışmayın. Cildi tahriş edip, mikrop kapmasına yol açabilirsiniz.

Sıcak Döküntüsü/Ter Bezleri İltihabı (Miliaria): Hafif kabartılar halinde, kırmızı renkli, sivilce görünümünde döküntülerdir. Hatta sarımsı sivilce başı gibi görüntüleri bile olabilir. Bu döküntüler, bebeğin yüzünde veya vücudunun giysiyle kaplı tutulan yerlerinde görülebilirler. Bebeğin fazla sıcak tutulması nedeniyle ortaya çıkarlar. Ter bezlerinden ter atılamadığı için ortaya çıkan bu döküntüler de kendiliklerinden kaybolurlar. Bebeği aşırı giydirmemek, daha serin ortamda bulundurmak ve cildini kuru, temiz tutmak dışında bir tedaviye gerek yoktur.

Bebeklik Sivilceleri: Görüntüleri, yetişkinlerde görülen akneler gibidir. Bebeklerin doğum öncesi annelerinden aldıkları hormonların etkisiyle oluşurlar. Birkaç hafta içinde kendiliklerinden geçecekleri için hiçbir tedaviye gerek yoktur, cildi temiz tutmak yeterlidir.

Toksik Erime: Vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Ciltte, güneş yanığı gibi kızarıklıkla çevrelenmiş kesecikler veya kabartılar halinde görülen bir döküntüdür. Tek tek, dağınık halde veya gruplar halinde olabilir. Yaşamın ilk haftalarında görülen bu problem, kendiliğinden kaybolur ve tedavi gerektirmez.
Dudaklarda görülen minik kabartılar: Emme hareketi nedeniyle bebeğin hassas dudak derisinde görülebilirler. Bu kabartılar da dudak güçlendikçe kendiliklerinden geçerler.

Yanaklarda Görülen Döküntüler: Egzamalı bebeklerde daha sık görülmekle birlikte, bazı bebeklerin yanaklarında görülen bir döküntü türüdür. Yanaklarda cilt, kırmızı renkli ve oldukça kurumuş görülür. Genellikle, ıslak kalan cildin gösterdiği reaksiyondur. Örneğin uyurken ağzından akan salyanın yastığı ıslatması nedeniyle, bebeğin yanağı sürekli bu ıslaklıkla temas halinde olabilir. Bu döküntüyü önlemek için, bebeğin cildi özel temizleyici losyonlarla silinerek temizlenmeli ve nemlendiriciler kullanılarak yumuşak tutulmalıdır.

Doğum Lekeleri: Doğum lekeleri de oldukça yaygındır. Çoğu, doğum sırasında bebeğin maruz kaldığı basınç nedeniyle ortaya çıkar ve kısa bir süre sonra kendiliğinden kaybolur. Bazıları ise daha uzun süre kalabilir veya önemli bir problemin belirtisi olabilir. Böyle bir durumda doktorunuza başvurmanız gerekir."

Tedavi gerektiren cilt problemleri

Bebeklerin yaşama gözlerini açtıkları ilk günlerde ya da bir süre sonra bazı cilt rahatsızlıkları ortaya çıkabiliyor. Bunlardan bazıları tedavi gerektirir ve mutlaka bir sağlık kuruluşuna veya doktora başvurulmasını gerektiren sorunlardır. Tedaviye erken başlamak, hem rahatsızlığın ilerlemesini hem de tedavisinin uzun sürmesini engelleyecektir. Mikrobik nedenleri olan cilt hastalıklarının en yaygın olanları ise şunlardır:

"Pamukçuk: Bebeklerin ilk aylarında ağız içi ve dil üzerinde görülen mantarın yol açtığı bir rahatsızlıktır. Önce beyaz lekeler halinde başlar, sonra tüm dili ve ağız içini kaplar. Pamukçuk ağrı yaparak bebeğin beslenmesini de engeller. Bebek emziriliyorsa annenin meme temizliği, biberonla besleniyorsa biberonların temizliği bu rahatsızlıkla savaşırken çok önemlidir.

Impetigo: Bakterilerin neden olduğu bu rahatsızlıkta, üzeri bal rengi kabuklarla kaplanmış kabarcıklar meydana gelir. Tedavi için, cilt üzerine sürülen özel kremler ve antibiyotikler kullanılır.

Herpes Enfeksiyonu: Doğum sırasında anneden bebeğe bulaşan ve genellikle virüslerin neden olduğu bir enfeksiyondur. Vücudun çeşitli yerlerinde görülen bu rahatsızlık, birkaç kesecikle başlayıp, daha geniş bir bölgeye yayılabilir.

Egzama: Egzamanın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, daha çok kalıtımsal faktörler rol oynar. Ailede astım, saman nezlesi, egzama veya benzer rahatsızlıkların olması, bebekte egzama görülme riskini artırır. İstatistiklere göre, 8 bebekten 1'inde egzama görülmektedir. Egzama rahatsızlığında cildin aşırı kuru, kırmızı renkte, kaşıntılı ve yer yer küçük keseciklerle dolu olduğu gözlenir. Bebeğin yüzü, kulak arkaları, cilt boğumları, koltuk altları, diz ve dirsekleri, egzama rahatsızlığının ortaya çıkmasına uygun bölgelerdir.

Bebeklerde atopik egzama daha yaygın olarak görülmektedir. Bebek cildi, çevresel faktörlere ve iritan maddelere karşı çok hassastır. Bu nedenle, bebeğin cilt bakım ürünleri ve giysileri özenle seçilmeli, aşırı sıcak, soğuk ve rüzgardan korunmalıdır. Bunların yanı sıra yaşamın ilk haftalarında bebeği evcil hayvanlardan, bitki polenlerinden ve sigara dumanından da uzak tutmak gerekir. Bebeklerin egzamalı, açık deri enfeksiyonları ve uçukları olan yetişkinlerden uzak tutulmasında da büyük yarar vardır. Cildin sürekli nemli ve yumuşak tutulmasını sağlayan bebek yağı, nemlendirici losyon ve kremler, kaşıntıyı azaltır. Genellikle huysuz, iyi beslenmeyen ve iyi uyumayan egzamalı bebeklere, dar olmayan ve pamuklu giysiler giydirmek de onları rahatlatacak yollardan biridir.

"Seboreik egzama" da sebebi tam olarak anlaşılmamış, bebeklerde görülen bir başka cilt rahatsızlığıdır. Bu egzama türü daha kısa sürede kaybolur. Bebeğin yemesi ve uyuması, atopik egzaması olan bebeğe göre daha rahat ve düzenlidir. Seboreik egzama vakalarına bir mantar türünün neden olduğu düşünülmektedir. Bu rahatsızlığın tedavisinde, sağlık kuruluşu veya doktorun önerdiklerini dikkatle uygulamak, çevresel faktörlere dikkat etmek ve doğru cilt bakım ürünleri kullanmak çok önemlidir.

Ihtiyoz: Bu cilt rahatsızlığı da kalıtımsaldır. Daha geç yaşlarda (1 ile 4 yaş arasında) ortaya çıkabilen rahatsızlık, bazı çocuklarda sadece kış aylarında görülür. Cildin kuru, kabuklu ve yer yer balık pulu görünümü almasına neden olan ihtiyoz rahatsızlığı da egzama gibi doktor gözetiminde tedavi edilmelidir
RuYa isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 733
Alt 28/06/08, 13:19   #19
firari
Mareşal
 
firari - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 5.835
Tecrübe Puanı: 104 firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute firari has a reputation beyond repute
Standart

Tşkler paylaşım için…
__________________



firari isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konu Sayısı: 613
Takımınız:
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz Aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:18 .


Powered by vBulletin
Copyright © 2000-2007 Jelsoft Enterprises Limited.
Sitemap
6, 5, 3, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 113, 16, 17, 18, 19, 81, 20, 27, 22, 23, 24, 25, 26, 48, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 43, 136, 40, 58, 45, 42, 44, 46, 47, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 60, 70, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 68, 69, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 96, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 98, 97, 100, 101, 102, 103, 106, 104, 105, 112, 109, 108, 107, 110, 111, 114, 115, 118, 116, 117, 119, 148, 154, 124, 165, 122, 120, 123, 121, 150, 153, 125, 128, 129, 131, 132, 133, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 151, 149, 202, 175, 164, 152, 167, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 195, 169, 166, 168, 170, 171, 172, 199, 174, 173, 196, 200, 176, 177, 180, 178, 179, 182, 189, 187, 184, 186, 191, 192, 193, 194, 197, 198, 201, 203, 229, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 236, 231, 232, 233, 234, 235, 237, 240, 239, 241, 243, 242, 244,