zaman yine gece yarısı yine sensizim sevdiğim...
yoklugunun en agır vurduğu saatlerdeyim ilerledikçe ilerliyor...
hayalin her zamanki gibi yerini almış sahnenin en basında.
ve herzaman ki gib çok güzelsin sevdiğim...
sana baktıkca baskalasıyorum,
teslim oluyorum sana
ben benliğimden çıkıyorum.
adeta sana teslim oluyorum
seninleyim sen oldum artık
sana dönüp kendim oldum aslında.
yoklugun ileri boyutta odama sızıyor
sensizliği kaldıramz oluyor bu beden
gözlerimi kapatıyorum,
artık susuyorum..
bir yoksun bir varsın ama en cok YOKSUN
basım dönüyor sensizliğin gecesinde
kendime gelip bakıyorum etrafa
anlıyorum ki SEVDİĞİM YOKSUNN....
Sözlerin, kelimelerin, düşlerin, umutların tükendiği yerde duruyorum; "eylül" diyorum...
Yıpranmış defterinin sayfalarını karıştırırken, hayatının kokusu siniyor ellerime... Ürperiyorum..Sonra hayalinin gözlerine bakıyorum ve aynı kabusun birbirine sırtı dönük iki kahramanı olduğumuzu fark ediyorum... Meğer yalnızlığımızın içinde nekadar kalabalıkmışız.. Tıpkı kalabalıkların arasında yapayalnız olduğumuz gibi...
Olur olmaz yerlerde hayatımıza dair dipnotlar düşüyoruz elimize geçirdiğimiz küçük kağıtların üzerine.. bazen bir sigara paketine, bazen bir fişin arkasına.. Sen başka bir yerde ben başka bir yerde... Senin dip notların şiir oluyor, benimkiler garip bir günce... Bak işte seni de dip not düştüm yıpranmış bir kağıdın üzerine...
__________________
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...