ÖSS Sınavına Hazırlananlar İçin Rehberlik Başarı Klavuzu Motivasyon Öğrenme Taktikler
Etkin Dinleme
Öğrendiklerimizin yaklaşık % 10 'unu işiterek öğrendiğimizi biliyor muydunuz? Acaba bu rakam ne ifade ediyor? Önceki sayfalarda okuyarak öğrenmeden bahsetmiştim. En fazla öğrenmenin bu kanalla (görme yoluyla) elde edildiğini (yaklaşık % 80) ifade etmiştim. Buradan hareketle okumadan sonra en fazla bilgi elde edilen kanalın işitme olduğu görülüyor. Bu nedenle bilgi edinmede bu kadar önemi olan dinleme faaliyetinin nasıl olması gerektiği konusu üzerinde duracağım.
Dinleme yoluyla bilgi elde etme organizmayı diğer yollara göre fazla yormaz. Hiç kimsenin müzik dinlemekten şikayetçi olduğunu veya yorulduğunu duymamışsınızdır. Aksine insanlar dinlenmek amacıyla müzik dinlerler. Kitap okurken yorulan bir insan, başkasından dinlerken aynı seviyede yorulmaz. Bütün bunlar öğrenmek için kulakların çok önemli bir kanal olduğunu göstermektedir.
Anlatılacak konuya daha önceden bir ön hazırlık yapılmış olması (ön okuma) derse olan ilgiyi artıracaktır. Bunlarla beraber önceki bilgilerle, öğretmenin anlattıklarını birbiriyle karşılaştırma, bilgiyi zenginleştirme ve bilginin kalıcılığını sağlamada sizin için avantaj sağlayacaktır.
Dinlemenin başlangıcında, uygun bir beden duruşu çok önemlidir. Bedensel açıdan rahatsız olan bir kişinin dinleme yaparken dikkati sık sık dağılır. Göğüs kafesi içeri çökmemiş, omuzlar dik, nefes alıp vermeye uygun beden duruşu derse hazır olmayı ifade eder.
Bir başka dikkat edeceğiniz nokta, bir kişiyi dinlerken ona yakın olmaya çalışmanız. Çünkü konuşana yakın olma, ilginin dağılmasını engeller. Zaten genelde sınıfta arka sıralarda oturanlar (herhangi bir boy problemi yoksa) derse pek ilgi duymayan öğrencilerdir. (Özellikle de yazılılarda arka sıralar daha bir revaçtadır.) Arka sırada oturan bir öğrencinin dikkati, ön sıralardaki hareketlerden, seslerden dolayı sık sık dağılır. Bu nedenle uygun beden duruşunun ardından, ders dinlerken uygun konum da çok önemlidir.
Dersi dinlerken, konuşanın mimiklerine, davranışlarına ve vurgularına dikkat etmek gerekir. Çünkü bu vurgular ve mimikler, konuda hangi noktalar önemli, sınavda soru olarak gelme ihtimali daha yüksek olan kısımlar nerelerdir gibi problemleri cevaplayıcı niteliktedir. Bunun yanında, görsel malzeme olarak sizde bilginin daha kalıcı olmasını sağlayacaktır.
Sadece dersi dinleme de öğrenmenin tam olarak gerçekleşmesi açısından yeterli değildir. Dinlemenin yanında not tutma, bilgiyi bize ait kılacak ve bilginin daha kalıcı olmasını sağlayacaktır. Çok bilinen bir söz vardır. "Alim unutur, kalem unutmaz" diye.
Kesinlikle pasif bir dinleyici olmayın. Sorularla, verdiğiniz örneklerle, öne sürdüğünüz görüşlerle konuya aktif olarak katılın. Böylece hem dersi zenginleştirmiş hem de ilginizi diri tutmuş olursunuz.
Düşünme hızımız, bilgi toplama hızımızdan (dinleme) daha fazla. Bu nedenle beyin boşluk bulduğunda başka şeylere yönelir. Genelde hayal kurar. Bu durum ister istemez derse olan dikkati ve ilgiyi koparacaktır. Öğrenci bunun farkına varır varmaz hemen yeniden bu ilgiyi ve dikkati sağlamaya çalışmalıdır.
Çok önemli bir konuda (örneğin depremle ilgili önemli bir açıklama yapılacağı söylense) konuşma yapılsa nasıl dikkat kesilirsiniz öyle değil mi? Acaba anlatılan konular sizin için çok mu önemsiz ki yeterli ilgiyi göstermiyorsunuz? Öğreneceğiniz bir konudan gelen soruyu doğru cevapladığınızda size bunun puan avantajı olarak döneceğinin hepiniz farkında olmalısınız.
Etkin Okuma
Etkili öğrenmenin gerçekleşebilmesi için etkili ve hızlı okuma, tekrar yapma, iç disiplin, etkili dinleme, bilinçli not alma ve hafızaya kalıcı şekilde yerleştirme çok önemlidir. Bunları sırasıyla irdeleyeceğiz. Acaba etkili ve hızlı okuma ne demek?
Bilgilerimizin yaklaşık % 80'ini okuma yoluyla (gözle) elde ederiz. O halde göz, bilginin elde edilmesinde en etkili organ niteliği taşıyor. Fakat çoğu öğrencimiz bunun farkında değil. Okumaya başladığımız ilk yıllardan itibaren etkili ve hızlı okuma konusunda ne yazık ki gerekli olan alışkanlıklar bize kazandırılmamış. Bu nedenle hızlı okuyamıyor ve okuduğumuzu da anlayamıyoruz.
Bu konudaki genel yargılardan birisi konunun yavaş okunduğunda daha iyi öğrenildiğidir. Halbuki bu kanaat yanlıştır. Çünkü yavaş okuyan ağır ve sıçramalı okuduğu için sıkılır ve dikkati kolay dağılır. Ayrıca dikkat süresinin kısa olduğu (20 25 dakika) düşünülürse, hızlı okuma sayesinde daha çok kelime okunduğundan zaman verimli kullanılmış olur. Çoğu öğrencinin ders çalışırken karşılaştığı temel sorunlardan birisi de zamanın yetmemesidir. Aynı şey sınav için de geçerlidir. Sınav süresi, yavaş okumayı alışkanlık haline getiren öğrencilere yeterli olmamaktadır. Sınav süresinin bitmesiyle beraber, bir kısım sorulara öğrenci hiç bakamama problemiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum hızlı okumanın önemini belirgin bir şekilde ortaya çıkarıyor. Hızlı okuyan, okuduğunu daha iyi anladığı için, dikkatini daha uzun süre yoğunlaştırabilir ve kendisi için önem taşıyan konulara dönmek için zamanı kalır.
Peki acaba yavaş okuma alışkanlığımızdan nasıl kurtulabiliriz? Okuma hızımızı yavaşlatan en önemli sorunlardan bir tanesi dudakları kıpırdatarak (sesli) okumaktır. Bu durum ister istemez okuma hızımızı konuşma hızımıza göre ayarlama zorunluluğu doğurur. Bu alışkanlığımızdan kurtulabilmenin çeşitli yolları vardır. Bir metni okurken sakız çiğneyerek okuma veya çerez yiyerek okuma bu olumsuzluğu ortadan kaldırır. Zaten belli bir süre sonra ağız kıpırdatmadan okuma alışkanlık haline geleceğinden sakız çiğneme vb. yöntemleri deneme zorunluluğundan kurtulmuş oluruz.
Bunun haricinde okuma hızını artıracak en kolay ve pratik yol , göze bir kalem vasıtasıyla yardımcı olmaktır. Kalemin satır üzerindeki hızlı hareketi, gözün hareketini de hızlandıracağından okuma hızının artmasına neden olacaktır. Bu sayede, dakikada 100 - 150 kelime okuyabilen göz, 500 - 1000 kelime seviyesine ulaşabilir.
Bütün bunlar yapılırken göz egzersizleriyle göz kasları güçlendirilmelidir. Bunun için satırlardaki kelimeleri ikişerli veya üçerli guruplayarak daire içine alabilirsiniz. Bu sayede gözünüz tek bir kelimeye değil, kelime grubuna odaklanmış olur. Eğer sık sık okuduklarınıza geri dönüşler yapıyorsanız, bundan kurtulmak için okuduğunuz satırları beyaz bir sayfayla kapatabilirsiniz. Ayrıca satırın en alt sağ en üst sol, en alt sol - en üst sağ kelimelerine hızlı şekilde gözlerinizi yönlendirerek göz kaslarınızın güçlenmesini sağlayabilirsiniz. Uzak hedeflerden yakın hedeflere, yakın hedeflerden, uzak hedeflere bakarak göz egzersizi yapabilirsiniz. Bütün bu egzersizleri uyguladığınızda zannediyorum okuma hızınız belirgin bir şekilde artacaktır. Ve böylece sınavdaki soruları yetiştirememe ve okuduğunuz paragrafları anlayamama problemi ortadan kalkacaktır.
Hafıza
Öğrencilerin karşılaştığı temel problemlerden birisi bu kadar bilgiyi hafızasına nasıl yerleştireceğidir. Çünkü sözel derslerde isimler, savaşlar, kavramlar; sayısal derslerde formüller, şemalar çok olduğundan öğrenci bu bilgilerden ürkmektedir. Halbuki, hafızaya yerleştirmede belli teknikleri uygulayan öğrenciler böyle bir sıkıntıyla karşılaşmazlar. Acaba bu teknikler nelerdir?
Bir konuyu okurken veya dinlerken resimli düşünmeye gayret edin. Örneğin tarih dersinde anlatılan savaşları gözünüzde canlandırmaya çalışın. Bunu sağlamaya yönelik olarak son zamanlarda derslerde görsel malzemelere ağırlık verilmiştir. Haritalar, resimler, karikatürler, şemalar daha yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu tür kitaplar görsel öğrenme, hafızaya yerleştirme ve bilgilerin kalıcılığını sağlama açısından tercih edilmelidir.
Öğrenme sırasında ne kadar çok kanal kullanılırsa (göz, kulak, dokunma vb.) konu o kadar kolay ve kalıcı öğrenilmiş olur. Bu tür yolla elde edilen bilgiler uzun süre hafızada kalır. Bunun yanında öğrenmek istediğiniz veya kolaylıkla hafızanıza yerleştiremediğiniz kavramları küçük kartlara yazarak otobüslerde, boş kaldığınız zamanlarda tekrar ederek öğrenebilirsiniz. Evde devamlı karşılaştığınız nesnelere (özellikle gençler açısından ayna gibi, masamızın yanında oluşturduğumuz pano gibi) bu kartları yapıştırarak buradaki kavramları hafızamıza yerleştirmiş oluruz.
Hafızaya yerleştirmede dikkat edilecek bir diğer nokta daha önce öğrenilmiş olan konularla bağlantılı şekilde konuya anlamaya çalışmaktır. Çünkü beyin bilgileri kategorize eder. Kurulacak olan bağlantılar beynin işini rahatlatacaktır.
Akrostiş oluşturma da bilgileri hafızaya yerleştirmede önemli bir yoldur. Akrostişin ne olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? Akrostiş, kelimelerin başharflerinden oluşturulan ifadelerdir. En tanınmışı ASPAVA'dır (Allah saadet, para, aşk versin, amin). Özellikle coğrafya ve tarih derslerinde akrostişlerden yararlanabilirsiniz. Örneğin Lale devrinde yapılan yenilikleri MİÇ (matbaa, itfaiye, çiçek aşısı) akrostişiyle hafızanıza yerleştirebilirsiniz. Biraz meşakkatli bir iştir ancak hafızada kalma süresi fazladır. Aynı şeyi sayısal derslerde formül ezberleme de de kullanabilirsiniz.
En önemli problemlerden birisi yabancı kelimelerin hafızaya yerleştirilmesidir. Burada uygulanacak yöntem çeşitli benzeşimler kurmaktır. Benzetilenler çağrışımı kolaylaştırıcı rol oynayacaktır.
Konuların hafızada kalmasını sağlayan temel unsurlardan birisi yapılan tekrarlardır. Özellikle gece uyumadan önce yapılan tekrarlar unutmayı büyük oranda engelliyor. Hatta bunu daha ileriye götürerek haftalık ve aylık tekrarları da aynı kategoride ele alabiliriz.
İç Disiplin
Çoğumuzda bugünün işini yarına bırakma hastalığı var. Yarın yaparım, yarın çalışırım, yarın çözerim gibi. Ama bu yarınlar bir gün biter. Bir de bakarsınız sınav gelmiş çatmış. Herhalde bu durumda yarın kazanırım diyemezsiniz. Bu nedenle kendinizi kontrol etme, disiplin altına alma mecburiyetindesiniz. Eğer siz kendinizi kontrol etmezseniz dışarıdan bir güç (otoriter bir baba veya anne) sizi kontrol altına almaya çalışır. Herhalde bu durum hoşunuza gitmez. Bu nedenle otokontrol çok önemlidir. Buna iç disiplin de deniyor. Acaba bu iç disiplin nasıl sağlanabilir?
İnsanoğlu yapı olarak kaytarmaya, yan gelip yatmaya meyillidir. Ne yazık ki bu özellik insanların birçoğunda vardır. Başarılı olan insanlar işte bu özelliklerini törpülemiş olan insanlardır. Tembellik hastalığı da diyebileceğimiz ve bulaşıcı özellik de taşıyan bu rahatsızlığın önüne geçebilmek için neyi niçin yapmanız gerektiğini bilmeniz ve beyninizi buna göre şartlandırmanız gerekiyor. Niçin ders çalışmalıyım? Niçin sabretmeliyim? Kazandığımda beni ne gibi avantajlar bekliyor? Kazanamazsam ne olur? Aileme, çevreme, onun ötesinde milletime olan görevimi nasıl yerine getirebilirim? İşte bütün bu soruların cevabı niçin çalışmamız gerektiğini açık seçik ortaya koymakta. Bu cevaplar beynimizi ve irademizi kamçılayarak bizde bir çalışma isteği ve gücü oluşturur. İsterseniz bu tür soruların cevaplarını bir kağıda yazarak panonuza yerleştirebilirsiniz.
Bunun haricinde slogan türü sözler de iradenizi güçlendirecek ve sizi çalışma yönünde tahrik edecek niteliktedir. Aman yanlış sloganlar yazmayın (Çalışmak insanı yorar, bu da sağlığa zararlıdır gibi).
Bütün bunların dışında kendinizi belli bir süre disiplinli çalışmaya zorlarsanız, iradenizi ayakta tutabilirseniz bu durum sizde zamanla bir alışkanlık haline gelecektir. İster istemez içinizde çalışma arzusu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Kötü bir örnek olacak ama sigara tiryakileri nasıl ki yemekten sonra veya bir başkasında gördükleri zaman sigara içme arzusu duyarlar, aynen onun gibi sizde de ders çalışma alışkanlığı ortaya çıkacak. Hatta bu özelliği kazanan arkadaşlar sınavdan sonra normal hayata dönmekte biraz zorlanacaklar. Kendilerini boşlukta hissedeceklerdir.
İç disiplini (otokontrol irade gücü) sağlamanın önemli yollarından bir tanesi de kendiniz için uygun modelleri seçmenizdir. Bu nedenle hayatta başarılı olmuş insanların çalışma şeklini kendinize örnek alın.
Bir başka yol kendinizi bir yarış havasına sokma olmalı. Bunun için uygun arkadaşları kendinize grup olarak seçmelisiniz. Onlarla haftalık, aylık ktipleri ben şu üniversitenin şuonu düzeylerinizi, deneme sınavlarındaki net düzeylerinizi karşılaştırmalısınız. Özellikle de gıcık kaptığınız çalışkan bölümüne gireceğim veya şu puan seviyesine ulaşacağım diye tahrik edin. İster istemez siz bu kişiye rezil (!) olmamak, ona, gülme ve sizinle alay etme fırsatı vermemek için kendinizi ders çalışma açısından disiplinli bir konuma getirebilirsiniz. (Biraz tehlikeli bir yol ama denemeye değer).
Çoğu başarılı insanların arkasında onlara yol gösteren ve kılavuzluk yapan insanlar vardır. Bu kişiler yol göstermekle kalmamışlar aynı zamanda bir kontrol işlevini yerine getirmişlerdir. Siz de kendinize bir kılavuz seçin. Bazı kaliteli dersanelerde zaten bu uygulanmakta. Her okulun veya her sınıfın bir danışman öğretmeni var. Bu öğretmen, öğrencilerini motive etmekle kalmıyor, aynı zamanda ders çalışmasını, günlük çözdüğü soru adedini kontrol ederek bir kontrol mekanizması oluşturuyor. Vakit kaybetmeden (eğer yoksa) kendinize bir kılavuz edinin. Bu, okuldaki öğretmeniniz de olabilir. Haftalık çözdüğünüz soru adedini, kaç saat ders çalıştığınızı bir çizelge hazırlayarak öğretmeninize verebilirsiniz.
Duyduğunuz zaman sizi güçlendirecek bir söz, yaptığınızda sizi tetikleyecek bir hareket var mı? Eğer yoksa sizin dikkatinizi toplayacak ve sizde çalışma arzusu uyandıracak bir söz bulun veya bir hareket geliştirin. Bu tip hareketleri sporcuların çoğu kullanır. (Naim Süleymanoğlu 'nun halteri kaldırdıktan sonraki yumruk sallama hareketi gibi). Bu bir başardım sözü olabilir veya yumruk sıkma, derin bir nefes alma olabilir. Ümitsizliğe düştüğünüzde, oto kontrolü yitirdiğinizde veya dikkatiniz dağıldığında bu tip davranışlar sizi yeniden derleyip toparlayacaktır. (Bu hareketleri yaparken çevrenizde çok fazla insan olmamasına dikkat edin. Yoksa sizin hakkınızda insanlar garip şeyler düşünebilir).
İdeal Ders Çalışma
Acaba ideal ders çalışmanın yolu yöntemi nedir? Yapılan araştırmalar göstermiştir ki öğrenmeye zihinsel hazırlık yapıldığında öğrenme daha verimli olmaktadır. Peki nasıl zihinsel hazırlık yapacağız? İlk olarak çalışacağımız konuyu ve onun yan başlıklarını belirlememiz gerekiyor. Konu için gerekli olan çalışma süresini belirleyip ona göre kendimizi ayarlamalıyız. Bunları yapabilmek için bir ön okuma gerçekleştirip zihni konuya hazır hale getirmek önemlidir. Böylece konu bütün olarak gözden geçirilmiş olur. Bu okuma sırasında konunun temel kavramları, ilginç ve önemli yönleri belirlenmelidir.
Daha sonra konunun tam olarak anlaşılması için derin okuma safhasına geçmek öğrenmeyi kalıcı hale getirir. Bu okumada, konunun parçaları üzerinde yoğunlaşarak ayrıntılara dikkat edilmesi gerekir. Yoğun okuma sırasında konunun önemli kısımları, kavramları, size ait olan kodlama yöntemiyle kodlanmalı (önemli kavramların yanına yıldız konulabilir, satırların altı çizilebilir vb.), konu okunurken anlaşılmayan veya bilinmeyen kavramlar bir yere not edilip, bu kavramların anlamları ayrıntılı bir şekilde öğrenilmelidir. Ayrıca bu aşamada soru sorulabilecek kısımlar belirlenip soru haline getirilebilir. Böylece konunun tamamından bir soru listesi hazırlanmış olur.
Üçüncü safhada ise son okuma (tekrar) yapılarak özet çıkarma yoluna gidilmelidir. Bu şekilde okuduğunuz konuyu kendi cümlelerinizle, kendinize maletmiş olursunuz. Kendinize ait örneklerle konuyu zenginleştirmeniz gerekir. Bu, konuyu size daha sıcak gösterecektir.
Bunların dışında bir öğretmen gibi konuyu sesli bir şekilde anlatın. Ufak kardeşleriniz varsa bu yöntemi onlara uygulayabilirsiniz. Eğer yoksa odadaki her hangi bir nesneyi (koltuk gibi) kendinize muhatap alabilirsiniz (Bunu yaparken çevrede insan olmamasına dikkat edin. Yoksa insanlar sizin akıl sağlığınız açısından iyi şeyler düşünmeyebilirler!). Bu sayede konu ile bütünleşmiş olursunuz.
Son safhada yapılması gereken şey ise örnek sorularla öğrenme derecenizi belirlemeniz. Bunun için dergideki, verilen kitaplardaki soruları çözmeniz gerekiyor. Özellikle çalıştığınız konu hakkında geçmiş senelerde sınavlarda gelen soruları mutlaka çözün. Yanlışlarınızı analiz ederek nerede, hangi hatalara düştüğünüzü belirleyin. Eğer bunu yapmazsanız, benzer sorularda aynı yanlışlara düşme olasılığınız olacaktır.
Not Tutma
Not tutmanın faydası derse olan ilgiyi artırmasıdır. Böylece, dinlerken dikkatin uzun süre diri kalması sağlanmış olur. Alınan notlar, yazanın kaleminden çıktığı için bilgi yazanın malı haline gelmiştir. Bu notlar tekrar edilerek yabancılık çekilmeyeceğinden, bir başka deyişle sizin ürününüz olacağından daha kalıcı olacaktır. Unutmayın ki beyniniz size ait olan kavramlara, cümlelere aşinadır.
Not tutarken kağıt konusunda cömert davranın. Ufak kağıtlara, mikroskop yardımıyla okunacak yazılarla not almayın. Bu durum hem ders çalışma arzunuzu yok eder (estetik açıdan) hem de göz sağlığınız açısından sizin için zararlı olur. Ayrıca not tutarken kağıdın alt, üst ve yanlarında boşluk bırakınız. Bunun ne faydası olacak derseniz, not alırken sizin aklınıza gelen örnekleri, cümleleri, soruları buralara yazabilirsiniz. Bütün bunların yanında renkli kağıtlardan, renkli kalemlerden yararlanırsanız, çalıştığınız dersten zevk alabilirsiniz. Kısaca ders çalışmayı bir zevk haline getirebilirsiniz.
Yazdığınız notların belli soruları yanıtlar nitelikte olması oldukça önemlidir. Böylece alınan notlar fonksiyonel olma özelliği taşır. "Kim", "nerede", "ne zaman", "nasıl", "niçin", "ne" gibi sorulara yanıt verecek şekilde olmalıdır alınan notlar.
Kendiniz için kısaltmalar yapın. Bu uygulama zaman kaybını engelleyecek ve hızlı bir şekilde not tutmanızı sağlayacaktır. Kendinize ait şifrelemelere başvurun. Belli kelimeleri anlayacağınız şekilde kısaltarak yazın ("örneğin" yerine "ör.", "bununla birlikte" yerine "+", "aynı anlamda" yerine "=" gibi). Ayrıca önemli olan kavramların, can alıcı noktaların altını çizebilir ya da bunların yanına yıldız gibi çeşitli işaretler koyabilirsiniz. Yazı karakterini farklılaştırarak da (italik yazma ya da büyük harfleri kullanma gibi) dikkati bu cümleler ve kavramlar üzerinde yoğunlaştırabilirsiniz.
Not tutarken karşılaştığınız ve anlamını bilmediğiniz kavramların ne olduğunu öğrenip o kelimeleri sık sık kullanarak hafızanıza yerleştirmeye gayret ediniz. Unutmayın ki her dersin kendine özgü terimleri vardır. Bunları bilmeyen bir öğrencinin konuyu tam olarak kavraması mümkün değildir.
Son olarak derste tuttuğunuz notları, evde temize geçirin. Böylece bir defa dinleyip iki defa not aldığınız bilgiler kalıcı olacaktır. Konunun ana başlıklarını, yan başlıklarını belirleyip düzgün bir kodlama yapınız (Ana başlıkları büyük harfle, yan başlıkları rakamlarla gösterebilirsiniz). Böylece zihninizde konunun şablonu belirmiş olur. Konu karmaşası, zihinsel dağınıklık ortadan kalkar. Konunun en sonuna şematik bir şablon çıkarmanız, konuyu bütün olarak görmenizi ve kolay anlamanızı sağlayacaktır.
Not tutmayan ve bundan hoşlanmayan öğrencilere bir atasözüyle cevap vermiş olayım. "Alim unutur, kalem unutmaz."
Tekrar
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki öğrenilen bilgilerin % 70'i bir saat içinde, % 80'i yirmidört saatte unutuluyor. Altı delinmiş bir kaba devamlı su koyduğumuzu ama dolduramadığımızı düşünürsek bu durumu daha iyi anlarız. Yapmamız gereken şey bu kabı sağlamlaştırmaktır.
Karşımıza unutmayı azaltan en önemli faktör olarak "tekrar" çıkıyor. Peki yapılacak tekrar da dikkat edilmesi gereken noktalar neler? Tekrar yapılırken bunu sürekli ve belli aralıklarla (peryodik) yapmakta fayda var. Bu peryotlar derslik, günlük, haftalık ve aylık olmalıdır. Bunun yanında sınav tarihinden önce kendinize belli bir tekrar dönemi ayırmalısınız.
Her dersin sonunda (45 dakika) yaklaşık beş dakikayı tekrara ayırmanız bilginin kalıcılığını sağlamak açısından oldukça önemli. Bunun ardından on dakika dinlenmek için kendinize zaman ayırın. Her günün sonunda yatmadan önceki son etüdünüzü o gün çalıştığınız dersleri tekrar ederek değerlendirin. Özellikle uykudan önce yapılan bu tekrarın unutmayı engellediği bilimsel olarak ispatlanmıştır. REM uykusu (rüya görülen dönem) döneminde salgılanan bazı hormonların yeni bilgilerin pekişmesine zemin hazırladığı görülmüştür. Yine yapacağınız bir başka önemli iş de sabah kalktığınızda bir gün önceki dersleri tekrar etmektir. Böylece bilgi daha kalıcı bir duruma getirilmiş olur. Haftanın belli saatlerini, ayın belli günlerini tekrar yapmak amacıyla belirleyin.
Tekrar yaparken kendinizin yazdığı özet notları kullanmanız teferruatta boğulmamanız için önemlidir. Bunun yanında bir başkasına anlatarak tekrar yapmanın da büyük faydası vardır. Bu tekrarlar sonucunda konuyu ne derece bildiğinizi ölçmenin yolu bol bol soru çözmektir. Test sorularının yanında önceki ÖSS'lerde çıkmış olan soruların çözülmesi konudaki eksikliklerin belirlenmesi açısından oldukça önemlidir. Yanlış cevaplanan soruların neden yanlış yapıldığı irdelenmelidir. Böylece teorik olarak yaptığınız tekrarı, soru çözerek pratik açıdan da gerçekleştirmiş .
Tekrar yaparken aynı tür dersleri (sayısal veya sözel) çalışmanız sıkıcı olacağı için dikkat dağılmasına neden olacaktır. Sözel ve sayısal derslerin beraber tekrar edilmesi bu açıdan faydalıdır.
Aşırı tekrarın yararından daha çok zararı vardır. Çünkü devamlı aynı uyarıcıya muhatap olan beyin belli bir süre sonra bundan sıkılacak, bu durum da motivasyon bozukluğuna neden olacaktır. O nedenle yukarıda belirttiğim gibi belli periyotlarla bu tekrarın yapılması öğrenciyi konuya daha ilgili kılacaktır.
Teknik Direktör
Bildiğiniz üzere futbol bir takım oyunudur. Takım oyunundan kastım, başarıya ulaşmak için on bir kişinin yeterli olmadığı. Bu işin teknik direktörlük, antrenörlük, yöneticilik gibi çok farklı yönlerinin bulunduğu. Bir futbol takımında futbolcuları maça hazırlayan ve onlara gerekli taktikleri veren kişi teknik direktördür. Teknik direktör, futbolcuların yeteneklerini, hangi mevkide daha başarılı olabileceklerini, oyuncuların ne tür eksikliklerinin olduğunu, ne gibi antremanlarla bu eksikliklerin giderilebileceğini , hangi futbolcuya nasıl bir antreman takviminin uygulanması gerektiğini ve futbolcuları maça konsantre etmenin yollarını belirler ve bunların uygulanmasını sağlar. Tahmin ettiğiniz gibi oldukça zor bir iş.
Futbolu yakından takip ediyorsanız başarılı futbolcuların arkasında işi bilen kaliteli teknik adamların olduğunu görürsünüz. Çünkü futbolcuya uygun hedefler belirlemiş ve gerekli olan çalışma takvimini oluşturmuş, onun motivasyonunu en üst düzeye çıkartabilmiştir.
Öğrenci bir hamurdur ve ona en uygun şekli verecek olan da onu yakından tanıyan öğretmenidir. O nedenle her bir öğrencinin, kendisini çok iyi tanıyan, bir nevi teknik direktörlük yapabilecek öğretmen bulmasında büyük fayda var. Sizin için en uygun hedefleri belirlemede, çalışma alışkanlığınıza ve kapasitenize uygun ders programı hazırlamada böyle bir öğretmenin çok önemli yardımları olacaktır.
Kaliteli dershanelerde böyle bir olanak öğrencilere sağlanıyor. Elinizden geldiğince bu öğretmenlerinizle yakın diyaloga geçmeye çalışın. Eğer dershaneye gitme durumunuz söz konusu değilse okuldaki öğretmenlerinizden istifade edebilirsiniz. Bu imkanların hiçbirine sahip değilseniz, yakın çevrenizde olup da üniversitede okuyan veya üniversiteden mezun olanlardan (bu çarktan geçenlerden) yardım alabilirsiniz.
Çokça sorulan sorulardan birisidir çalışma programının nasıl olması gerektiği. Şunu hiçbir zaman unutmayın ki öğrencilerin çalışma alışkanlıkları, çalışma kapasiteleri, anlama ve algılama düzeyleri, çalışma ortamları birbirinden farklıdır. Bu nedenle kişiye özel (spesifik) çalışma programlarının başarıyı daha çok artıracağına şüphe yok. Bu konuda öğretmenlerinizden yararlanmanız gerekiyor. Ama yine de planlamanın genel hatlarından bahsedeceğim.
Planlama
Planlama, hayatın her safhasında gerekli ve önemli olan bir kavram. Hedef tespitinin ardından o hedefe ulaşmak için uygun bir planlama yapma, başarının temel koşularından birisi. Peki, planlama nasıl yapılmalı, hazırlanacak olan yol haritası herkes için aynı mı?
İlk olarak şunu belirtmem gerekiyor; yapılacak planın ana hatları aşağı yukarı herkes için aynıdır. Farklılıklar kişisel özelliklere göre ortaya çıkmaktadır. Örneğin birisi için günde üç saat çalışma yeterli olabilirken diğer bir öğrenci için bu rakam beş-altı saati bulabilmektedir. Bir öğrencinin matematik çalışması gerekirken diğer bir öğrencinin fen derslerine ağırlık vermesi şart olabilir. Peki bu kadar farklılık niye? Öğrencilerin zeka potansiyeli, bilgi birikimi, çalışma alışkanlıkları, çalışma koşulları vb faktörler bu farklılığı oluşturuyor. O nedenle herkes için % 100 genel geçer olabilecek bir ders çalışma planından söz etmek yanlış olacaktır.
Şimdi gelelim planlamanın genel hatlarının nasıl olacağına. İlk olarak planlamanın hangi periyotları içermesi gerektiğinden bahsedeyim. Planlamanın periyotlarını saatlik, günlük, haftalık ve aylık olarak düzenleyebiliriz. Bunun yanında kişinin durumuna göre iki ya da üç ayda bir olmak üzere bir başka periyot dilimi de belirlenebilir.
Saatlik periyodu değerlendirirken dikkat edilmesi gereken nokta, çalışma süresinin bir saat içinde ne kadar olacağı, dinlenmeye ne kadar süre ayrılacağıdır. Yapılan araştırmalar -her ne kadar kişilerin konsantrasyon eşikleri % 100 birbirini tutmasa da bir öğrencinin eğer çalıştığı ortamda, fiziksel ve ruhsal durumunda bir anormallik yoksa 20 ila 40 dakika arasında dikkatini bir konu üzerinde yoğunlaştırabildiğini ortaya koymuştur. Bu rakam kişinin derse olan ilgisine, dersin zorluk ya da kolaylık düzeyine vb unsurlara göre az da olsa farklılık gösterebilmektedir. Bu araştırmaları göz önünde tutarak ideal bir çalışma süresinin 40-45 dakikanın altına inmemesinde fayda olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar araştırmalar 40 dakikayı üst limit olarak ortaya koysa da, kısa aralıklarla yapılan molalar dikkatin sık sık dağılmasına sebebiyet verecek, bu durum da konsantrasyonun bozulmasına zemin hazırlayacaktır. O nedenle 40 ya da 45 dakika ders çalıştıktan sonra 5 dakika çalışılan konunun tekrarına, 10 ya da 15 dakikayı dinlenmeye ayırmak doğru bir yol olacaktır. Tekrar yapmaktan amaç, unutmayı asgari düzeye indirmektir.
Peki, bu rakamlar herkes ya da her ders için genel geçer mi? Genel geçer demek çok keskin bir ifade olur. Öğrencinin konu çalışmasına ya da soru çözmesine göre bu rakamlar değişiklik gösterebilir.
Günlük planlamada dikkat edilecek temel nokta, kaç saat çalışılacağı ve bu çalışmanın hangi saatlerde ola-cağı konusu. Günde kaç saat ders çalışılacağı konusu öğrencinin durumuna göre farklılık gösterir. Ancak çalışmanın esası değişik branşların aynı gün içinde çalışılmasına dayanmalıdır; çünkü insan beyni aynı tür konular üzerinde uzun süre yoğunlaşmak istemez. Benzer dersler aynı gün içerisine yığılırsa beyin bundan yorulur. Örneğin sayısaldan sınava hazırlanan bir öğrencinin günde dört saat ders çalıştığını varsayarsak, bu dört saatin tamamını sayısal derslere ayırması beyni monotonluğa itecektir. O nedenle yapılması gereken, sayısal derslerin arasında sözel branştan bir dersin de çalışılmasıdır. Günlük çalışmalarda dikkat edilmesi gereken temel noktalardan birisi de uyumadan önce yapılan son etüdün o gün çalışılanların genel tekrarına ayrılmasıdır. Daha önce de belirttiğim gibi tekrar, unutma oranını azaltacaktır. Özellikle uyumadan önce yapılan tekrarlar, beyin uyku sırasında dış uyarıcılara kapalı olduğundan, unutma oranını düşürecektir. Son senelerde yapılan araştırmalar sonucunda uyku sırasında beynin bilgileri yeniden düzenlediği ortaya çıkmıştır.
Uyumadan önce bir sonraki gün nelerin çalışılacağını, hangi kaynaklardan yararlanılacağını, kısaca ertesi günün planını kafada yeniden hazırladıktan sonra uykuya dalmak faydalı olacaktır. Çünkü beyin sürpriz yaşamak istemez.
Acaba insan zihni, hangi saat dilimlerinde verimli öğrenmeye daha elverişlidir? Araştırmalar, uyanıklık veren hormonların yoğun olarak sabah saatlerinde salgılandığını ortaya koymuştur. Özellikle sabah saat 8 ile 11 arasında bu hormonlardan biri olan “kortizol” miktarında artış görülmektedir. Buradan çıkarılacak sonuç; günlük çalışma programında, çalışma yoğunluğunun ya da daha fazla zihinsel efor gerektiren derslerin bu zaman dilimlerinde çalışılmasının daha uygun olacağıdır. Bunun dışında verimli öğrenmenin olabileceği başka bir saat dilimi yok mu diye aklınıza bir soru gelmiş olabilir. Tabi ki var... Öğleden sonra 4-6 aralığı da zihinsel aktivitenin yüksek olduğu dilim. Bu iki zaman dilimine denk gelecek biçimde çalışma programında düzenleme yapmak çalışmayı verimli kılar.
Peki, beynin algılama ve düşünme gücünün zayıfladığı zaman dilimleri hangileridir? Uzmanlar, öğle vakitlerinde bedenin dinlenme ağırlıklı hormonların etkisi altına girdiğini, bu nedenle bu saatlerin uyku ya da dinlenme vakti olarak ayrılması gerektiğini ifade ediyorlar. Bunun dışında gece saat 10 -11 aralığında vücudun uykuya hazır bir yapı aldığını söyleyebiliriz. Verdiğim bu rakamlar genel-geçer rakamlar. Tabi, kişi senelerden beri farklı çalışma alışkanlıkları kazanmış ve onu devam ettiriyor olabilir. Örneğin gece, daha rahat çalışıyor olabilir ya da çalıştığı mekan o saatlerde her açıdan ideal bir mekan haline gelebilir (Küçük kardeşi olanlar için gece çalışma olanağı daha fazladır). Bu tip öğrenciler, çalışma programını kendi koşulları içerisinde düzenleyebilirler.
Şimdi gelelim haftalık ve aylık çalışma programı yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiği konusuna. Haftalık çalışma programı yapılırken her öğrenci kendi pozisyonuna, alışkanlıklarına göre çalışma saatlerini belirlemelidir. Örneğin, çalışma alışkanlığı olmayan bir öğrencinin sene başında ütopik bir anlayışla günlük 6-7 saatlik bir çalışma programı oluşturması son derece yanlıştır. Çünkü öğrenci bu programı birkaç gün uygulasa bile belli bir süre sonra teklemeler, aksaklıklar başlayacaktır. Bu olayı peş peşe birkaç defa yaşayan bir öğrenci zamanla "başaramayacağım" duygusuna kapılarak kendine olan özgüvenini kaybeder. Ondan sonra dikiş tutturması oldukça zor olur öğrencinin.
Haftalık ders çalışma programı hazırlarken dikkat edilmesi gereken bir başka nokta, çalışma programında derslere ne kadar ağırlık verileceğidir. Burada öğrencinin alan durumuna, kazanmak istediği bölüme, branşlardaki bilgi seviyesine göre bu ağırlık değişiklik gösterebilir. O nedenle daha önce de belirttiğim gibi, çalışma programı kişiye özel hazırlanmak zorundadır. Bütün bunlara rağmen genel bazı tavsiyelerde bulunmakta bir sakınca yok. Sayısal puan türüyle sınava girip bu alandan bir bölümü tercih etmek isteyen adayların, programında ağırlıklı olarak matematik ve fen derslerine; eşit ağırlıktan girecek ya da bu alandan bir bölümü tercih edecek olanların Türkçe ve matematik derslerine; sözel alandan sınava girecek olan adayların sosyal ve Türkçe derslerine; yabancı dilden bir bölüme yerleşmek isteyen adayların ise gireceği yabancı dil, Türkçe ve sosyal bilimlere daha fazla zaman ayırması gerekir. Bu her ne kadar dersin konu çokluğuna, öğrencinin kişisel durumuna göre değişse de, kendi alanında fazla puan getirecek derslere, toplam çalışma süresinin yaklaşık 3'te 2'sini ayırmasında öğrenci adına fayda vardır. Belli derslere yoğunluk verip diğer dersleri çok sonra çalışma amacı güden bir öğrenci zamanla çalışmadığı derslerden soğuyacaktır. Mantıklı olan, ÖSS'de soru gelen bütün derslere soru gelme durumuna göre programda yer vermektir.
Haftalık program hazırlarken, tekrar yapmak için belli bir zaman dilimini ayırmak da önemlidir. Haftada yarım ya da bir gün tekrarlara ayrılmalıdır. Bu tekrarlar özellikle pratiğe dönük olarak, yani soru çözümüyle yapılmalıdır. Haftalık program, uygulanma durumuna göre yeniden gözden geçirilmeli, bazı aksaklıklar varsa değişikliğe gidilmelidir. Yani problem yaşanıyorsa, program realize edilmelidir.
Her ay mutlaka bir deneme çözerek öğrenci çalışma programının verimliliğini ölçmelidir. Program düzenlerken aylık olarak birkaç günü, o ay çalışılan konuların genel tekrarına ayırmakta yarar vardır. Çünkü öğrendiğiniz bilgiler uzun bir zaman diliminde size lazım olacağından unutmayı en alt düzeye indirmek zorunluluğu söz konusu. Aylık tekrarların dışında 2-3 ayda bir, öğrenilen bütün konuların yeniden gözden geçirilmesi bilgilerin hafızada tazelenmesini sağlayacaktır.
Çalışma Ortamı
İnsanoğlunun hayatının önemli unsurlarından birisidir yaşadığı mekan. Bu mekanlar kimi zaman mutlu anlarımızı, kimi zaman da üzüntülerimizi, sıkıntılarımızı bizimle paylaşır. Yaptığımız işle büyük bir ilişkisi vardır fiziksel çevrenin. İşe uygun olarak düzenlenmiş olan ortam, çalışma verimini büyük oranda artırır. Hatta batıda sadece bu işe yönelik, ergonomi mühendisliği diye adlandırılan meslek de vardır.
Başarısız öğrencilerle konuştuğumuzda, karşımıza çıkan önemli sorunlardan birisinin uygun çalışma ortamının bulunmaması durumu olduğunu görüyoruz. Kiminin uygun bir odası var, ancak yanlış düzenlenmiş; kiminin ise ne yazık ki böyle bir imkanı hiç yok. Acaba ders çalışma ortamı nasıl olmalı?
İlk önce odada bulunmaması gereken unsurlardan bahsedelim. Ne yazık ki günümüzde gençlerin dört temel bağımlılığı var (teknolojik bağımlılıktan söz ediyorum). Bunlar: Televizyon, bilgisayar, müzik seti ve telefon. Eğer şu an bu makinelere bağımlı olarak hayatınızı sürdürüyorsanız ve bu saydığım makineler çalışma temponuzu olumsuz etkiliyorsa, hiç vakit kaybetmeden odanızdaki bu araç-gereçleri yok edin! Çalışacağınız ortamda bu makinelerin size sağlayacağı çok fayda yok (Tabi ki çeşitli ders CD’lerinden yararlanarak ders çalışanlar hariç). Boş zamanlarınızı değerlendirme amaçlı olarak bu teknoloji harikalarından yararlanabilirsiniz. Ama dediğim gibi çalışmanızı engelliyorsa, mümkünse odanızdan hatta evinizden uzak tutun. Sınavdan sonra yeniden haşir-neşir olabilirsiniz.
Gelelim müzikle ders çalışma alışkanlığı olanlara. Araştırmalar göstermiştir ki insan beyni, bilinç düzeyinde birçok uyarıcıyı birlikte algılayamaz. Dolayısıyla müzik dinlerken ders çalışabildiğini zanneden arkadaşlar aslında sadece müzik dinliyorlar, ancak farkında değiller ya da algılama düzeyleri ve zeka seviyeleri bilinen türden değil (!). Müzik dinlemeyin demiyorum, ama ders çalışırken en azından bu yanlışa düşmeyin.
Zaman hırsızlarından olan ve devamlı kendisiyle ilgilenilmesini bekleyen küçük yumurcakları da unutmamak gerekiyor. Küçük kardeşi olanların ebeveynlerine çok iş düşüyor. Bu bızdıkların size bulaşmamalarını (!) sağlamak zorundalar. Onları, vereceğiniz rüşvetlerle (çikolata gibi) kısa süreli de olsa bertaraf edebilirsiniz, ancak bu da zamanla onların size karşı kullanabilecekleri bir koz (!) haline dönüşebilir. O nedenle dikkatli olmak durumundasınız.
Eğer imkanınız varsa kendinize ait bir çalışma odanız olsun. Bu oda gürültüden uzak, doğrudan güneş ışığı alabilecek bir konumda olmalı. Kesinlikle ayak üzerinde olan, gelen-gidenin uğradığı bir transit oda (!) bu iş için uygun değil. Peki, özel odası olmayan öğrenciler ne yapacak? Bu arkadaşlar kendileri için uygun bir çalışma köşesi oluşturmalılar.
Çalışacağınız masa, cam kenarında olmamalı. Çünkü böyle bir durumda sesle, görüntüyle, ısı ve ışıkla doğrudan muhatap olacağınızdan, hem bedensel hem de zihinsel olarak kendinizi rahat hissedemezsiniz. Cam kenarını mekan olarak tutan öğrenciler, oturdukları caddenin veya mahallenin çok gezenleri, muhtelif sebze ve meyve fiyatları, o caddedeki insanların sahip oldukları araba markaları üzerinde yeterli seviyede bilgi edineceklerdir (!), ancak ne yazık ki sınavda bu tür özel sorular karşılarına çıkmayacak. O nedenle çalışma masasının cam kenarında olmamasına dikkat edin.
Gelelim ışık durumuna. Bilirsiniz ki televizyonlarda önemli bir görevi yerine getirenler de ışıkçılardır. Onlar çekimin en güzel şekilde ekranlara ulaşması için stüdyodaki spotların ne şekilde yerleştirileceği konusunda yoğun çaba harcarlar. Sizin de bir ışıkçı gibi çalışma odanızın ışık düzenini ayarlamanız gerekiyor. Işık kaynağının yeri üzerinde çok fazla oynama şansınız olmadığı için (Sabit ışık kaynaklarını göz önüne aldığımızda) genellikle taşınabilir nitelikte olan masanın yerinde değişiklik yaparak bu problemi halledebilirsiniz. Odanızdaki ışık kaynağı (ampul, floresan vb.) kesinlikle gözlerinizi yormayacak, dikkatinizi dağıtmayacak bir güçte olmalı. Işığın gözünüze doğrudan gelmemesine ve gölgenizin çalışma masanızın üzerine düşmemesine özen gösterin. Unutmayın ki gözleriniz, hayatınızın bundan sonraki dönemlerinde de sizin için gerekli. Göz bozukluğu olan öğrenciler beni daha iyi anlayacaklardır. (Her ne kadar günümüzde gözlük bir karizma aksesuarı olarak kullanılsa da...)
Odanızın ısı durumu, verimli ders çalışmaya müsait olmalı. Esneme katsayınızı artıran veya titreme periyodunuzu hızlandıran oda sıcaklığı, dikkatinizi bedensel problemlerinize yönlendireceğinden çalışacağınız konu üzerinde yoğunlaşmanız imkansız hale gelir. Çalışma masanızı, sıcaklıktan doğrudan etkilenebileceğiniz yerlere (kaloriferin, sobanın yanı vb.) koymayın. Bu konuda bir diğer tavsiyem de, odayı ısıtmak için katalitik türü ısıtıcılara rağbet etmemeniz. Çünkü bu tür ısıtıcılar, odadaki oksijeni kullandıkları için beynin verimli çalışmasını engeller. Beynin en temel gıdasının oksijen olduğunu düşünürseniz, bunun ne kadar doğru olduğunu daha kolay algılarsınız.
Ders çalışırken kullanacağınız materyaller (kitaplar, testler, kalem-kağıt , su vb.) yanı başınızda bulunmalı. Çalışmaya başladıktan sonra diğer odaları dolaşarak bu malzemeleri toplamaya başlarsanız, hem zaman kaybı olur hem de çalışma ciddiyeti bozulur. O nedenle eğer mümkünse masanızın yanında bir kütüphanenizin olmasında büyük fayda var.
Bir de oturacağınız sandalyelerin ne şekilde olacağı konusu var. Masanın boyuna uygun, sizi bedenen yormayacak (Çünkü ÖSS’ye hazırlanırken hayatınızın yaklaşık %20'si bu nesnenin üzerinde oturarak geçecek) nitelikte sandalyeleri tercih ediniz. Bazı uyanık öğrenciler rahatına çok düşkün olduğundan koltuk türü, uyumaya da elverişli (çok fonksiyonlu!!!) malzemelere yönelebilirler. Bu öğrencileri uyarmış olayım.
Bazı öğrenciler odalarını görsel malzemelerle zenginleştiriyor. Muhtelif boyda ve ebatta posterler ve afişlerle duvarlarını süslüyor. Buralara, ulaşmak istediği, hedeflediği, sevdiği kişi veya nesnelerin resimlerini asıyor. Bu öğrencilere söyleyeceğim şey, bu sene ki hedeflerine uygun afişlerle odalarını süslemeleri. Örneğin kazanmak istenilen üniversitenin fotoğrafları bunun için çok ideal (tabii ki ders çalışırken hayallere dalmanıza sebep olacaksa, bu tür afişlerden de uzak durmanızda fayda var). Elinizden geldiğince odanızı sade tutmaya çalışın. Ne kadar çok uyarıcı olursa, dikkatinizin dağılma riski o kadar yüksek olacaktır.
Burada yazılanlar belki çok ayrıntı olarak gelmiş olabilir. Ancak zaten bu işin iskeleti belli. Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Farkında olmadığımız birçok ayrıntı hayatımızda önemli değişikliklere zemin hazırlayabilir. Zaten çoğu öğrenci başarılı olmak için gerekli olan ana unsurları yerine getiriyor. Fark, ayrıntılarda karşımıza çıkmakta.