Bu senin son gidişin miydi, ne yani şimdi döndün mü bana… Yoksa yaşatacağın son acı ve son gidiş var mı daha…
Her şey iki kelimeden ibaret öyle mi ‘ Ben geldim’… Hepsi bu yani, ne kadar basitmiş meğer aşkımız senin gözünde… Ben oysaki daha çok şey söylemeni beklerdim senden, ne bilim ‘ seni çok özledim, seni hala seviyorum, yokluğunda çok ızdırap çektim, v.s, v.s’… Meğer ne çok yanılmışım, ne çok acıyla tek başıma göğüs germişim ve ne çok kendimi vesaireler arasında kaybolmuşluğa mahkûm etmişim… Sor, sor odamın her çatlayan sinesine, sor da seni bekleyiş öykümü anlatsınlar sana… ‘Bekleyen çekiyorsa bu denli ızdırabı, bekleten ne haldedir acaba’ diye sormadım değil kendime her yokluğunda… Ama gördüm ki beklenen, bekleyen kadar acı çekmiyormuş ve aşkı gözünde hiç mi hiç büyütmüyormuş. Şimdi ne olursun bırak beni, gidiyorum. Bu şehrin acımasızlığını dar ve boş sokakları, sensizlikle gelen acı çığlıkları… Gecenin insaf bilmez karasını, gündüzün olmayan yanları, kırık ama anılarla dolup taşan çerçeveyi… Boşluklarımda oluşan sancıları, karın ağrıları ve kalp sıkışmaları üzerimden silkip gidiyorum. Yeter, anla ve sus… Kalmalar bana, gitmeler sana düşerken beni de düşünde sus… Asla durmam bir dakika daha, zaten bu insaf bilmez yalnızlığımla boğuldum yeterince gözyaşlarımla… Hadi sen uyu, uyu da gidişim koymasın sana… Çünkü her ne olursa olsun ben kıyamam da yine sana… Bu zamana kadar benim yara bandım sen sanırdım ama nitekim ben de yanıldım, benim yara bandım yine benmişim…
Darağacına astığım umutlarım savruluyor şimdi esen rüzgârla… Aşkımızın son limanına ramak kala gel desem, gelir miydin? Boşuna nefesine tüketme ben söyleyeyim sana dur, gelmezdin.
Sen gitmiştin…
Ve gidişinle değil onca çırpınışlarıma rağmen
Dönmeyişin beni bitirmişti...
Sen gitmiştin…
Ve bu çivisi çıkmış dünya da beni bir yalnızlığım
Bir de sensizlik bitirmişti