Uçurumun kenarında durur bazen insan…
Gitmekle kalmak arasındadır her şey…
Sadece tek bir adım, o sonsuz girdabın içine sokar insanı…
Var mıdır intiharın geçerli, kendince haklı bir sebebi…Hani, kendimizce gerekçeler sunarız ya kimi zaman davranışlarımızın anlaşılması için…İnsan kendi ölümünü baş tacı yapacak cevabı, hangi koşullar altında kendine verebilir ki…!
Doyurucu bir yaşam arzusu belki tüm benliği kavrayan… Kör ve sağır olmamızı isteyen bir sistemin içinde, kazanmaya çalıştığımız bir var olma savaşı… Kokuşmaya başlamış zamanların ardında, daha güzel şeyler bulma umudu sanırım; yüreğimizi avutan… Bir ertesi günün heyecanı olmadan yaşamanın, ağır bedelini ödüyor tüm insanlık…Apayrı bir yere yerleştirdiği ve korunakladığı temiz yanlarının da, gün güne kirletilmeye çalışıldığını gördükçe, daha bir hırslanıyor yaşama…Gelecekten umudunu kesmemek adına var olmaya çalıştıkça, hayal kırıklıkları büyüyor…Ve büyüdükçe yarım kalmışlık hissi; uçuruma bir adım daha yaklaşıyor insan…
Dış dünyayla karşılaştığımız her an; iç kanamalarımızda artıyor sanırım…Sonrası bıkmışlık ve usanmışlık…Yenmeye çalıştığımız itilmişlik hissi ve yalnızlığımız…Bi başımalığımızı hissetmemek için sarıldığımız ve kimi zaman sahte olduğunu çok geç anladığımız nice gülümseyiş…Ve son nokta; kopuş…
Yaşamı kendi istediğimiz gibi yönlendirme arzumuzun yerini alan dayatılmışlık hissi; kimi zaman hayatın içinde, doğru yeri bulamamışlığa sevk ediyor düşüncelerimizi…Umutsuzluk çarkında döndükçe, kim bilir belki bir sonraki günün getireceği yenilenme hissini de zamanla kaybediyor insan… Kaçışı olmayan bir cendere içinde kıvranırken; yakalıyor insanı belki cesaret…Ki cesaret midir ölüme yazmak hikayeni, yoksa tam tersi; tamamlanamamışlık duygusunun verdiği bir çaresizlik mi…Sığ ve anlamsız gelen bunca şeye rağmen; uçurumun kenarında olmak ve kanatlanarak özgürlüğe kavuşacağına inanmak mıdır; bitecek bir hayatın bedeli…Asıl düşmanı yakalayamadan ve almadan öcümüzü; bırakmalı mıyız acaba kendimizi o bilinmez boşluğun karanlığına…
Bunun cevabı yok sanırım…
Uçurumun kenarında durur bazen insan…
Gitmekle kalmak arasındadır her şey…
Gidince; tamamlanırım sanır…
Yaşam ancak kendisiyle barışanları sahipleniyor belki…Bir şiirin yansıması gibi…Şairler, yazarlar yada ressamlardır kimi zaman uçurumun en başında duran… Anlaşılmadığında insan ve anlatamadığında dil, ince bir sızı oluyor elde kalan…Aynaların karşısında biriktirilen çizgilerin arası; gözyaşlarının ılıklığını kaldıramıyor bir zaman sonra…Bak diyor yaşama! Kontrol bende…Hem de en yüksek perdeden çıkan sesiyle…! Diyorum ya; bir cesaret midir intihar yoksa en büyük çaresizlik mi…Tüm olumsuzluklara inat, bir çıkış yolu bulma çabası ve sonrası gerçeğin dehşetiyle ayaklanan; bir gitme dürtüsü…
Uçurumun kenarında durur bazen insan…
Bakar ordan hayata…
Herkes, kendince bir şeyler görür…
İyisi, kötüsü…Umutlusu, hüzünlüsü…
Sonrasında gölgeler düşer yüze…
Yine de varım diyebilmekse yaşam…
İşte tam da o noktada kalır…
Ve yeniden sarılır…
O çok da önemsenmeyeceğini anladığı hayata…