Öyle mesafeler koyma göğüme,
yağmur zamanı gibi yaklaşsın bulutlarım,
el etek öpmesin yerim göğüm
onurlu zamanların oğulu ve kızı olsun güneş!
Herbiri karakutularıyla düşmüştü oysa,
toprakta saçılmıştı bilinmezlikler,
sonra bir tohum,
derken bir fidan,
ak yazılar bürünmüş çatlak topraklar
ve çimlerde son gidenin türküsü...
Desem, şu garip seyrimde sana;
gitme,sevdaların ıssız bunalır,
kara elleri,karalar yüzünü yavuklunun,
sol yanında derin bir yara gibi,
kör bıçak endamı gibi ellerinde,
yüzün kapı aralarında çaresiz kalır.
Oğul dinle,
oğul nereye,
giden oğul olur,salın sesimde,
bu gitmeler avcılara destan dokutur,
yandıkça ananın ciğeri, bilesin oğul,
dizeler seninde tarih olur
ve bu sevda;
yavuklunun yüreğinde derin bir yara...