bir ezan, bir bardak su… işte ramazan.. işte ramazanın kalbinin attığı şehir İstanbul…
öyle tatlı bir telaş var ki Sultanahmet’te.. hava hafif kararmış, eline iftariyeliğini alan
Sultanahmet'in bahçesini tutmuş.. sanki ramazan değil de bayram gelmiş Sultanahmet’e..
ne açlıktan şikâyet var ne susuzluktan bezginlik.. sadece heyecanlı bir bekleyiş.. ve nihayet
yanıyor mahyalar.. herkes bir “Allahu ekber” sesi ve birlikte olmanın sevinciyle açıyor
orucunu.. namazlar da kılınıyor Sultanahmet'te.. kitap fuarında dolanıyorum.. bizim
“Kocatepe fuarına benziyor” diye geçiriyorum içimden, belki de teselli ediyorum
kendimi..kitabı bile farklı bu şehrin .. işte büyük doğu yayınlarının önündeyim..
sırf İstanbul’dan almak istediğim için beklediğim kitabı, artık alacağım; üstad Necip Fazıl'ın
“o ve ben” ini.. yine de pazarlık ediyorum, Efendimizin sünneti yerini bulsun(: iki lira dahi
indirmiyor kitapçıdaki abi.. canı sağolsun.. veriyorum parayı.. “iki lirayı almayacağım sonra
getir” diyor bana.. “-sonra-”... bugün geldim döneceğim geri.. geri dönüp gideceğim.. ne
Sultanahmet ne Eyüp Sultan..bir daha geleceğim meçhul.. meçhul ya.. belki de son gelişim
bu.. “sonra getir" diyor abi ısrarla, sanki “sen bir daha geleceksin meraklanma, yine nasip
olacak sana bu rüya şehir, yine açacaksın orucunu burada” der gibi “sonra getir” diyor…
alıyorum en sonunda kitabı helallik dileyerek.. hemen adımı çakıyorum baş sayfaya, bi de
tarih bi de kocaman Sultanahmet yazıyorum..
artık gitme vakti derken son bir kez daha arkamı dönüp bakıyorum Sultanahmet’e
“en değerli miras ahlaktır” yazıyor ışıl ışıl.. öyle canlı, öyle candan, öyle maneviyatlı..
bütün bu güzel duygularla çıkarken kapısından Sultanahmet'in,
karşımda Ayasofya beliriyor.. irkiliyorum birden.. donup kalıyorum bir süre
karşısında..öyle mahzun bakıyor ki.. hani gözleri dolar ya insanın, boğazına düğümlenir de
bir türlü ağlayamaz işte öylesine mahzun.. içim burkuluyor.. Sultanahmet'in bütün
ışıltısından uzak, sessiz ve de karanlık.. bakıyor sadece.. hani sevgilisi uzakta olanlar
kıskanırlar ya çiftleri, tıpkı öyle bakıyor Sultanahmet'e.. mahzun Ayasofya'mız, mahzun
mabedimiz... ne bir mahya var minarelerinde ne de bir ezan.. damla damla akıyor içime
onun hüznü.. n'olur gel der gibi, n'olur gel de şu iftar vaktinde yalnızlığımı paylaş der gibi..
şair de diyor ya, yalnızlık paylaşılmıyor işte.. boynu bükük bırakıp gerisin geri gidiyorum..
sadece gidiyorum.. kırgın Ayasofya, dargın Ayasofya, mahzun Ayasofya.. hey gidi Fatih
keşke gelseydin de görseydin.. gelseydin de silseydin yaşlarını Ayasofya'nın .. ya da iyi ki
görmüyorsun.. iyi ki görmedin.. Ayasofya’mız, sen bunu hak etmedin…