Çınlayan bir yokluksun,
Tüm evrende salınırsın Martı, cıvıl cıvıl;
Benden gizlersin kanatlarını.
Sussun bu yağmurlar,
Yağsın ama sussun.
Sen de o kadar ıslak ve gürültülüsün.
Ne zonklayan geceler olsun,
Yanımda süzüldüğün düşlerle dolu;
Ne de nefessiz sabahlar,
Her saniyeyi milyon yıla bölen.
Daralırım yokluğunda, Martı
Tutunamam bedenime.
Günbatımında daha da bağırır yağmurlar;
Dünyam şarap rengi olur
Ve gökyüzü sarı.
Tüm öfkemi yağmura bıraktım,
Sana akmasın diye;
Yağmurla örtündüm ve af diledim senden Martı;
İçimden geçip gitme,
Hep orda kal diye.
Sonra içime çektim neyin var neyin yoksa;
Nefesimi tutamıyorum daha fazla.
Kükreyen gökyüzünde seni ararken
Yerimde sayıyorum,
Etrafa saçılan kendimle.
Hadi gel Martı,
Mahmurluğumdan çek al,
Beni toparla.
Yağmurlar götürürse beni
Bul ve ört üzerimi.
Tüm güzelliklerimi ipe dizdim,
Sen gelene kadar kalsınlar.
Güneş doğarken de batarken de güzelim ya
Hadi gel Martı, artık kızma.
Sancı ve bulutlar ard arda dizilmiş
Yansırsın her halinle bulutlara.
Gözyaşımı saklıyorum cama vuran damlalarla.
Tuzlu lekeler bıraktım
Evimin koridorlarına, koltuklara,
Lekeler masalarda, camlarda.
Martı, tuzlu lekeler sürükler mi seni bana?