Bu kimsesizlik değil... Bunun adı yok... Tarihsel bir süreç içerisinde çoğalan ve artık çoğalmasına bile izin verilmeyen yanık cümleler.. Bağlar arası bir yolculukta yürekten yüreğe itinayla karalanmış birkaç anlam...
İki yol vardı...
Çok sesli bir müzik...
Amaçlar saptı..
Eşyalardaki dilsizliğin dile geldiği bir anda ve "bir hiçe dönüştürüldüğünü" görünce ayak seslerimin, ilk defa kocaman bir parça kopup gitti...
Anlatmaya çalışmanın nafile olduğu bir geçiş anında fark ettim her şeyi.. Bu öyle bir şeymiş ki; değer verdiklerinizin paylaşmaya yüz verdiğiniz, kimi zaman dokunduğunuz, özen gösterdiğiniz herhangi an'ın gözlerinize aldırmadan damar yolunuzdan kendisini, tüm güç ondaymışçasına çekmesi gibi... Duygular.... savruk ve kırıcı...
Sene hesabı yapmadan ve boşluğun çöplüğüne adım daha fazla karışmadan gidiyorum... Belki böyle bir açıklama gereksiz düşecek, belki sözler, sözlerim, buraya düşen cümlelerim yetmeyecek; yine de olan biten, yitip giden her şeye rağmen "sevgim" önünde eğiliyorum... Sen olmasaydın hala koyu kahverengi gözlerle etrafı bu denli iyimser ve bu denli içten göremeyecektim...
Çok ağladım... Şimdi de ağlıyorum...
En çok incindiğim andan bu yana yaşadığım ve kimsesizliğimde dahi söyleyemediğim, aslında haykıramadığım, yanı başımda...
Şiirlerim vardı...
Her ne olursa olsun bir kavgam vardı....
Ama ben hiç kavga etmeyi sevemedim bu hayatta. Varsa yoksa, sol yanımda duran ben'in, örselenmiş bile olsa yanında durabilmesini istedim... Öyle büyük arzularım da olmadı... Yahut ne bileyim, kişileri birbirine düşürecek düşüncelerim de... Varsa yoksa, bitiş çizgisini geçen bir aşkın karşılıklı saygıyı ortadan kaldırmayacak, her ne olursa olsun sahip çıkılacak bir özel tarafının olmasıydı...
Günler... günler... günlerin ardından...
Kayıtlı bir telefon numarasının, kayıtsız olduğu düşünüldüğü bir zaman aralığında seslenişiyle, bir yudum aldım kahvenin midemi zorlayan sıcakla soğuk arasındaki tadından... Sigara molasındaydım, son hazırlıklarımı yapıyordum... Ruhum çalınmış bir halde adımlarımı zorlayarak, odaya girdim
Kare ve çember.... İkisi arasındaki benzetmeyi ilk defa düşürdüğümde günlüğüme, ayrılık kokuyordu şehir... Hep bir pencere vardı... bir sonsuzluk... bir mum... bir tutam tütsü kokusu... bir düş... adı konulmuş bir yokluk, her zaman vardı... Kovaladıkça geceyi ilmek ilmek çözüldü özüm... Yazarken salıncağa binmeyi özlediğimi fark ettim. Lunaparkta o oyuncaktan bu oyuncağa koşuşturmayı... Pamuklu şeker alıp yüzüme gözüme bulaştırmayı... Elmalı şekeri yerken dişlerime yapışmasını... Yalnız kaldığımda, o bir hayal bile olsa ve o her kimse, ona sarılmayı...
Yazarken, yazıyorken bütün kesirli aşkları bir tam sayı haline getirebilmeyi...Öpmeyi, okşamayı, koklamayı...
Bu defa parmaklarım titriyor ve ilk defa karar perdesinden sesim yükseklere doğru çıkıyor... Ne seni, ne onu ne de hiçbirinizi üzmeyi istedim...
Ara geçiş:
"""Az çok içime dokunabilmişsen beni anlayacağını biliyorum..."""
Eğer bir yükü daha fazla taşıyamayacaksan bırakmalısın, belki de ben çok inatçıydım (inatçıyım evet). Anılardır bir insanın prangası... Sürüklersin, sürüklersin... Ta ki seni kendisinin olduğu yere hapsedene kadar.. Bu yolculuğun sonunda ya ondan kurtulmalısındır ya da onu her koşulda taşıyabilmek adına yaşamından vazgeçmelisindir... Hangisini seçtiğime gelince kesin ve net bir şey var ki bu defa kendime saklıyorum. Yaşandıkça görülsün diye...
***
İsimsiz son sözlerim sizlere.... :
Sana :
Merdivenlere ve uykularında seni ziyarete gelen adama lütfen iyi bak...
sana:
Düşlerin öyle narinki, sahip çık!
sana:
taşıyabildiğin sürece kırmızı bastırılmış duyguları açığa çıkarır, koru ve sarıl ona!
sana:
yanında olacağım...
sana:
eğer bilseydi tüm o yaşanılanları acaba ne derdi hiç düşündün mü? Karşısında dimdik duramayacağın bir sele kapılmak ancak ve ancak ortalığı viran eyler. Zamanında pas...
sana:
Belki yine birgün ansızın çıkıp gelirim, bağırırsın arkamdan...
sana:
verdiğim oyuncağa iyi bak olur mu?
sana:
İyi ki varsın, olacaksın da!
sana:
Nargile kokusunda sohbetlere devam...
sana:
ruhsal devinimlerin hayra çıkar inşaallah..
sana:
biliyorum o gece hissettiklerimi birgün sen de hissedeceksin. Dilerim o an "ne alaka" dediğin bir anda aklına ben gelirim...
sana:
hala o düğümü saklıyorum. Kısa bir zaman sonra göstereceğim..
Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...