Sen olmadan anlamı yok saatlerce dinlediğimiz şarkıyı söylemenin, sözlere sığınırsam sesimi bundan fazla çıkaramam.
Sen olmadan anlamı yok seninle güldüğümüz reklama gülmenin, yıllarca utandım ağlamaktan, güldüğümüz gibi beraber ağlayamazsak buz olurum, sen olmadan anlamı yok seni ilk defa ıslatan yağmurda yürümemin, saplanırım çamura, batarım, çıkamam içimden!
Yanımdasın diye sana farkettirmeden ağladığım o yağmurda yokluğuna ağlayamam. Sen olmadan anlamı yok bir yerlere yetişme telaşının, önümde binlerce araba da olsa hızlanmaya sabırsızlanamam, yetiştiğim yerde sen yoksan, hiçbir şey için koşamam!
Sen olmadan anlamı yok vazgeçişlerimin, seçtiklerime pişman olmamış olamam, hiçbir şeyden bir daha bu kadar ‘eminim’ sanamam... Sen olmadan anlamı yok beraber yediğimiz ev yemeğinin, tuzuna acısına bakmadan “güzel olmuş” diyemem, seninle bir kaşık yeterken, sensiz ne kadar yersem yiyeyim, doyamam... Sen olmadan anlamı yok çamaşırları ütülemenin, sen yoksan düzgün değildir hiçbir şey, gömleğin yoksa sepette, eteğim buruşuk mu diye bakamam...
Sen olmadan anlamı yok birilerine bağırmanın,
bana bağırmalarına susmamın, senin gibi bağırmayana susamam, kendimi senden başkasında alttan alamam... Sen olmadan anlamı yok radyoda haber dinlemenin, aynı olaylara aynı yorumu yapamayacaksak, anlamı yok benden ayrı bir ölümden, savaştan haberdar olmanın...
Yanımda yoksan, aynı habere aynı acıyı duyamam...
Sen olmadan anlamı yok kahvaltı edip sokağa çıkmanın, aynı tokluğu hissedemeyeceksek bir daha, sensiz bu kadar açken, bir dilim ekmek, biraz omletle tok kalamam...
Sen olmadan anlamı yok alışveriş yapmamın, senin için güzel olanı seçmeye alışmışken, kendim için güzelini arayamam...
Başkasına, sana yakıştığı kadar herşeyi yakıştıramam...
Sen olmadan anlamı yok beraber çıktığımız yokuşları çıkmamın, gözüm almaz yorulmayı tek başına, seni tanıyana kadar alışmışken yalnızlığa oysa...
Ne acıya ne mutluluğa umutla tırmanamam...
Sen olmadan anlamı yok hep yaptığım gibi bırakıp gitmenin, yoksan, kaybetmekten korkamam... Sen olmadan anlamı yok başka duraklara koşmamın, yeni bir yalnızlıkla daha yaşamanın...
Anlamı yok inan, artık başa çıkamam...
“Sen olmadan hayatin hicbir yerinde duramam...”
Baska hic kimsenin yoklugunda bu denli ciplak kalamam..
Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?
Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama...
Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…
Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
“Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?
“Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez,
anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,
açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…
Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum.
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle,